Ortancanın yazgısı

resim1.jpgÜç halamın ortancası, beşkardeşin de üç numarası, bir başka deyişle ortancası olan Bedriye Halam, apak tenliydi, allı-güllü giyinir, bizim ailenin ortanca çiçeği gibiydi…

Ortanca, oldum olası ev işini sevmezdi, ineğe, oğlağa, çalı-çırpı toplamaya gider, Islık çalar, türkü çığırır, ata biner. Gerçi ablası da çadırdan dışarı çıkmaz, aş, ekmek, çamaşır, çay, kahve işleri hep ablaya kalmıştı. Arapların gelini, ninemin teyzekızı Ayşe kadın, ikide bir halamı oğlu Mustafa’ya alacağını dillendirir, kızım benim der, ninem ise, önünde efesi, ablası var diye cevaplar. Halam ile amcamın birbirlerine sataşmaları sıkıntı verirdi. Akşam yemeği sırasında halam, amcama dilini çıkarır, diğeri karşılık verir, daha sonra ağlamaya başlardı,

Halam, Tuzla’daki çadırlarından köydeki babam için yaptırılmış hanay eve, zeytinyağı doldurmaya gidiyordu. Dutlu Deresi, Bostan Kesiği, Toplak Bağlarını geçip de Yunak Deresine geldiğinde ıslık çalmaya başladı. Mustafa, inekleri otlatıyordu. Hasır otlu düzden Bedriye kızı görmesi ile önce pantolonunu yukarı çekti, sonra saçlarını düzeltmeye başladı. Arada bir pantolonunu çekiştiriyordu. Değneği, sırtında azık torbası ile yola indi:

“Nereye gidiyon Bedriye gıız?”

“Sana ne? Doğru dur len, öyle gıpraşıp da durma”

“Eyi Bedriye gız” Mustafa oğlan baka kaldı.

Halam, “Ormancı” türküsünü söylemeye başlar.

Çıktım Belen Kahvesine baktım ovaya Bay Mustafa çağırdı dama oynamaya…

Çocukluk ile genç kızlık arasında bir dönemdeydi. Türküde “Bay Mustafa” kelimesini bağırarak söyledi, bir daha söyledi. Islık çalarak yürüdü. Köyün üst yamacına gelince, sustu. Köy evine geldi, yağ doldururken Ayşe kadın, seslendiğinde utandı, “Ay kızım! Ben de sizin oraya gidecektim, bekle de yaprak, bulgur hazırladım, sizde sarma saralım”

Bir gün oymağa Bozdoğan kazasından onbaşı ile iki jandarmanın geldiği duyuldu. Askerlik yoklaması kaçağı Bedri’yi arıyorlardı. Ana adı, baba adı derken durum açıklığa kavuşur ki, Bedriye’nin adı nüfusta Bedri ve de erkek olarak yazılmış, kızı götüreceklerini söylediler. Ertesi sabah baba, kız hep birlikte Bozdoğan yoluna çıkıldı. Kasabada Bedriye kız iyice muayene edildi, kız olduğuna karar verildi. Halam, artık devlet babaya kız olduğunu da ispatlamıştı. O akşam, İrebil mahallesindeki Teslime halasının evinde yattılar. Halam başına gelenleri, “Her bir yerlerime baktılar halam” diyerek utanarak ve de gülerek anlatırdı.

Çobanlar ailesi, bahçelerine dadanan dedemin kara ineğini tüfekle öldürür. İki aile arasında gerginlik ve küslük yaşanır. Çobanların Rıza oğlan, nişanlısından ayrılmış, bu defa halama tutkundur, arada küslük var, kara ineğin vurulması var. Rıza oğlana akıl verenler olur. ”Kızı gördüğünde sürüklemeye, kaçırmaya çalış, Rıza sürüdü denilir, kimse almaz.”

Köy kızının acı kaderi, yazgısı…

Külot pantolonlu, körük çizmeli, sarı saçlı, at sırtında, bitirim Rıza oğlan, Bedriye’yi gözetlemektedir. Üstelik Rıza, komşuları ve arkadaşı Mustafa’nın da Bedriye kıza yanık olduğunu, iki tarafın da razı olduğunu da bilmekteydi. Islık çalan, türkü çığıran erkek gibi Bedriye kızdan doğrusu azıcık da ürkmekte, çekinmektedir. Güz günü Gerdamalı Zeytinliğinde üç kız kardeş çalışmaktalar. Dedem, kasabada Cuma namazını kılıp da zeytinliğe yetişecektir. Bu arada Rıza, zeytin toplayan kızların yanına çıka gelir, konuşup dolanmaktadır. Bedriye’nin yakınına gelince koluna yapışır, saçlarını koluna dolayarak asılmaya başlayınca büyük halam gelir, bir yumrukta Rıza’yı aşağı doğru atar. İniş aşağı yuvarlanarak savrulan Rıza oğlan, otların arasında kaybolur. Kızlar çığlık çığlığadır…

Dedem halamı karşısına alır, bu olayı unutmaya çalışmasını, kendisini çok sevdiklerini ve kader diye bir mefhum olduğunu, yaşın küçük, hep yanımızdasın diyerek sarılır, saçlarını koklar ve öper.

Ablası ortadaki pırnar ağacı altına çağırdığı kardeşine sordu, “Mustafa’yı seviyon mu?” Bedriye omuz silkti, “Bilmiyorum abla. Beni gördü mü gömleğini, pantolonunu çekiyor, saçını düzeltiyor. Ardımdan bakıp duruyor. Bilmem, Anası Arap Ayşe Teyze seni gelin alacam dedikçe alma mı diyeyim? Öyle işte, salak gibi oldum abla” Ablası, “Bence ikisine de varma” dedi. “Ah! Kardeşim” Diyerek sarıldılar, öylece kalakaldılar.

O hafta evleri insandan geçilmez oldu. Kimi geçmiş olsun dedi, “Deri, deriyi sürüyen köpeğe verilir” atasözünü de söyleyenler olur. Kimi ikisi de bekâr, arayı bulup everelim niyetine, kimi laf söz dinlemeye... “Yaramdan değil de sorandan usandım” der dedem.

Rıza’ya akıl verenlerin dediği olmuştu. En başta Arap gelini Ayşe kadın gelmez olmuştu, elini, ayağını usulca çekti. Mustafa oğlan da Bedriye kızı görünce saçını düzeltmiyor, pantolonunu çekiştirmiyordu. Bu arada bir yakım duyuldu:

“Evlerinin önü hasır, Hasırın altı nem alır, Bedriye kızı kim alır? Alsa alsa, Çakır alır, Almazsa evde kalır.”

Ortancanın yazgısı böyleydi. Sonuçta ara bulunur, ikna edilir, efesi ve ablası evlendikten sonra Çobanların Rıza ile evlenerek kasabaya yerleşirler. Rıza eniştemiz halamın bir dediğini iki etmedi. Bir olay hariç… O hafta sonu deve güreşi izlemek için İzmir’den kasabaya gelmiştim. Köprübaşında bir kalabalık gözüme çarptı, herkes koşuyordu. Vardığımda at arabasındaki otların üzerinde halam gemisini terk etmeyen amiral gibi oturuyordu. Bahçelerinden dönerken hiç deve görmeyen arabaya koşulu at, Fernas ve Yıldırım güreş tüllülerini karşısında görünce ürkerek ani bir dönüşle geriye koşmaya başlar, Rıza enişte kendisini at arabasından atar, düştüm filan dese de kimseyi inandıramamıştı. Alman Musdabey amca, enişteyi tutarak olmadı bizim oğlan der. Halam ise, arabayı terk etmemiş, inememiştir.

Yıllar geçti.

Oğlu profesör oldu, diğer oğlu Bilkent Üniversitesini bitirdi, Kızı öğretmenle evlendi. Torunları Mimar, mühendis, öğretmen oldu, Torunu kaymakam ile evliydi. Halam, sonraları rahatsızlandı, şekeri, tansiyonu var, diyalize gidiyordu. Ayağa kalkamıyordu. Ziyaretine gittim, iyi değilim dediğinde Ormancı Türküsünü söyleyelim dedim, birkaç kelime mırıldandı.

Çekemedim akça kızın göçünü, ay kız! Göçünü, Bırak dövsün ipek saçlar döşünü, ay kız! Döşünü…

“Pek severdim, pek söylerdim bu türküyü” diyerek durgunlaştı. İki hafta sonrasıydı, küçük halamın telefonu ile Ortanca çiçeğimiz genç denilecek yaşta solarak sonsuzluğa göçtü. Ruhu şad olsun. Ortancanın yazgısı da böyleydi…

Mutlu ve huzurlu yıllar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.