Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Ramazan özelinde sohbet geleneğimiz

Ramazan ve sohbet birbirine ne kadar da yakışan iki kelimemiz.

İki kelimemiz de kendi içerisinde ayrı dünyalara açılan birer kültürel kapı özelliği taşımaktadır.

Ramazan, Ramazan-ı şerîf, Oruç ayı vb  Sohbet, yâren-lik, muhabbet

İkisinin buluştuğu ortak nokta; paylaşım…

Ramazan ayı dünyada iki milyar civarında Müslüman’ın aynı duyguları, inanışları ve ibadetleri oruçla da aç kalmayı paylaştığı bir güzel ay.

Sohbet de dostların bir gönül paylaşımıdır değerli okurlarım. Sohbetin bir ileri aşaması muhabbet ise; Hak kelâmı etrafında buluşanların birbirlerini Allah için severek gönüllerini açtıkları ruhların gıdasını aldığı, sevgilere doyduğu özel buluşmalardır.

Bizim insanımız milletimizin sohbet ihtiyacı hayatın içerisinde oluşmuştur: Şöyle ki; İslam öncesindeki dönemlerde ozanlar, şamanlar, kamlar ve baksılar merkezde oldukları sohbet buluşmalarının öznesi olmuşlardır. Onlar konuşmuşlar halk dinlemiştir.

İslâmla şereflendiğimiz dönemden bugüne ülkemizde âşıklık geleneği şeklinde sürüp gelirken Kırgısiztan’da aynı görevi Manasçılar yürüte gelmişlerdir sohbet geleneğini.

Tekkelerde ve zaviyelerde, haftalık tekrarlar halinde sürüp gelmiştir sohbetlerimiz.

Şanlıurfa taraflarının Sıra Geceleri, Elazığlıların Kürsübaşı Sohbetleri, Çankırı ve Kütahya yöresinin Yâren Sohbetleri/Geceleri, sohbet geleneğinin bir başka kurumsal yapısıdır.

Cenaze evlerinin, geleneksel düğün evlerinin, asker ve hacı uğurlamalarının olmazsa olmazlarından birisi de yine sohbet halkalarıdır.

Çağlar boyunca kadınlarımızın buluşmalarının ana teması sohbettir. Bunlar bazen kapı önü buluşmaları, bazen ocak diplerinde halkalanıverme, bazen mukabele buluşmaları şeklinde yaşanıp gelmiştir.

İnsan sosyal bir varlıktır. Konuşmadan yapamaz. Kahvehanelerin ve kafelerin ortaya çıkış gerekçesine baktığımızda bu ihtiyacı görürüz. Ne var ki bu mekanlarda düzensiz ve kili, üçlü doğal birer buluşma olgusunun ortaya koyduğu değer gürültüdür.

Günümüzde sohbet ihtiyacına cevap veren oluşumlar bu çağa göredir. STK diye isimlendirilen Sivil Toplum Kuruluşlarının varlık sebeplerinden birisi de insanların kendilerini ifade edecek ortam aramaları ve kendisine benzeyen insanlarla bir araya gelme ihtiyacından dolayıdır.

Her türden sanat grupları; korolar, şiir grupları, doğa yürüyüşçüleri, fotoğraf grupları, tiyatrolar, spor kulüplerinin taraftar derneklerinde buluşmalar vb yine insanların sosyalleşme ihtiyaçlarının bir ürünüdür.

Bütün sohbetlerden beklenen sonuç; gönüllerde yer bulması, ruhlara huzur vermesidir. Gönül kelimesi de Türkçemizin çok özel kelimelerinden birisidir. Yunus Emre bir dörtlüğünde şöyle der:

“Gönül Çalap’ın tahtı

Çalap gönüle baktı

 Kim gönül yıkar ise;

İki cihan bedbahtı”

Görüleceği gibi aslolan gönül yapmaya çalışmaktır. Gönül yıkmanın kaybı ise iki cihanda da bedbaht olmak olarak açıklanmaktadır.

Gönül yapmanın sırrı ise peygamber sözüyle dile getirildiği şekliyle gayet açıktır:  “Ya hayır söyle; ya sus!..”

İçinde yaşamakta olduğumuz Ramazan ayı, bir yönüyle tam da bu noktada bizleri söz orucuyla hayır söylemeye yönelten bir sosyal dokuya sahiptir.

Bilindiği gibi oruç Sahurla-İftar arasında Allah için aç kalmaya niyetlenmek; yemeden içmekten kesilmektir. Bunlar yeterli midir? Hayır!..  Gözümüz, kulağımız, dilimiz, gönlümüzle velhasıl bütün benliğimizle meşru olana yönelmek, faydasızdan, lüzumsuzdan uzak durmaktır. Sözü söylerken hayra yönelik olanı/güzeli söylemektir. Güzel olmayanı söylememektir. Kalp kırmaktan, gönül yıkmaktan uzak durmaktır… Fakiri, ihtiyaç sahibini sevindirmektir.

Ramazan ayı, gelenekte kendine özgü ortamlarda sohbetlerle zenginleştirirken vakti; günümüzde teknoloji ve iletişim çeşitlemesi ve zenginliğinden dolayı şekil değiştirmiştir.

Özellikle kent hayatının insanların yaşamına müdahale etme ve sınırlandırma gerçekliği insanları ev içerisine kapanmaya zorlamıştır. Bunun sonucunda da televizyonlarda adı sohbet olan fakat uygulamada ekrandan görevlilerin konuştuğu dinleyenlerin ise pasifleştiği bir söz ortamı ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Bizim medeniyetimiz bir anlamda sohbet medeniyetidir: Söze dayalı bir medeniyetimiz vardır. Söz muhatabına söylenir. Bu suyu kabın alacağı kadar akıtmaktır çeşmeden. Sözü israf etmemektir. Bir diğer  bakış açısıyla da insan sadece diliyle değil bütün vücuduyla konuşur. Buna da lisân-ı hâl derler… Onun için yüz yüze konuşmalar esastır. Bunun hikmeti de şudur: Söylediğiniz her söz doğru olabilir: Fakat, her doğru, her ortamda, her bir şekilde söylenmez. Mutlaka bunlar dikkate alınarak sohbet edilir. Hattâ bazen de hâl ehli insanlar bir araya geldiklerinde susarak da sohbet ederler.

Ramazan ayındayız ya… Bunu dikkâte alarak sözü Yahya Kemal Beyatlı’dan alınan bir şiirle, şiir  tadıyla noktalayalım derim değerli okurlarım:

ATİK-VALDE'DEN İNEN SOKAKTA

                 Yahya Kemal Beyatlı  >> Nihad Sami Banarlı'ya

İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,

Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,

Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti

Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;

Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,

Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;

Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları

Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.

Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;

Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.

Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,

Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.

Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!

***

Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür."

 

Sevgilerimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.