Sanatın alanı

Kavramları kendi sınırları dışında anlamlandırdıkça o alanda zarar görmeyen hiçbir çalışma bulamazsınız. Siyaset kurumunun siyasilere ait bir alan olmasına rağmen, yetkili veya yetkisiz herkesin bu alana müdahale etmesi, maşerî vicdanda telafisi hiç kapanmayacak derin yaralara yol açtı. Bilime müdahale eden Skolastik anlayış, Ortaçağda yüzyıllar süren bir gerilemenin sebebi oldu. Nasıl en küçük toplum birimi olan aileye dahi dışarıdan yapılacak müdahaleler, o birliğin dağılmasına yol açabiliyorsa, bilime ve sanata yapılan müdahaleler de yıkımla sonuçlanacaktır. Tabiat nasıl boşluğu sevmiyorsa, tabiattaki her alan, gereksiz müdahalelerden rahatsızlık duyar, maksadından uzaklaşır.

İnsan eliyle oluşturulan eserler, hep iki kaynaktan beslendiler. Bunlar bilim ve sanat diye adlandırdığımız ve kökü insanlık kadar eski iki faaliyet alanıydı. İnsanoğlu bilimi, hayatta ayakta durabilmek için kullanırken, bunu aynı zamanda estetik zevk uyandıracak şekilde yaptı. İşte bu, sanattan başkası değildi. Sözgelimi, yaşamak için sağlam yapılar bina ederken,(modern yüzyıllardaki zevksiz insanların aksine) bunların göze güzel görünmesinde ısrar ettiler. Bu yüzden dünyada dillere destan birçok kale, saray, han, hamam köşk vb. yapılar oluşturuldu… 

Bilim ve sanat kavramları çok belirgin farklılıklara sahip olsalar da insanlar, sanatı, çoğu zaman başka anlamlarda da kullandı. Savaş sanatı, dövüş sanatı, para kazanma sanatı, yaşama sanatı, ayakta kalma sanatı gibi. Zaman geldi, kimileri de sanatı kendi doğrularının, kendi ideolojilerinin, kendi bakış açılarının noteri gibi görüp, onu kendi ekseninden çıkararak, zevksiz, anlamsız faaliyetlerinin insanlara dayatılmasında kullandılar. Oysa ki merkezinde insan faktörünün olmadığı bütün çalışmalar boş ve sığ kalmaya mahkumdu ve öyle oldu. İnsan gönlüne hitap eden, estetik kaygılarla yapılmış eserler gönüllerde taht kurarken, insanı ve onun değerlerini ve zevklerini dışlayan çalışmalar, sudaki ayak izleri gibi silinip gitmiştir.

Sanat konusunda farklı bir şeyler söylemek ve yapmak adına bir çok kavram ya yozlaştırıldı veya ekseninden çıkarıldı. Kozmopolit mimari, zevksiz şiir, enstrümanlar anarşisine teslim edilmiş müzik…

Peyami Safa “Sanat güzeli, bilim doğruyu arar.” der. Bu, sanatın sınırlarını kavratmanın çok kısa ve pratik bir tarifidir. Ancak bilimin sanattaki güzelliklerden, sanatın ise bilimdeki doğrulardan faydalanabileceğini belirtir. Bir psikiyatri hastasına “Klasik Müzik” dinleterek tedaviye yardımcı olabilirsiniz, ancak bunun tedavi yolununTıp olduğunu unutmamanız kaydıyla. İnsanlar geçmişte olduğu gibi bugün de sanata birçok anlamlar yüklemeye devam ediyor. Kimileri sanatı sosyal problemlerin çözüm aracı görürken, kimisi kendi dünya görüşünün, hedeflerinin veya ahlak anlayışlarının vasıtası olarak düşünüyor. “Sanat sanat için mi, sanat toplum için mi?” safsatası da bunun cabası.

Aslında Materyalizme, Pozitivizme, Pragmatizme bu kadar kendini kaptırmış sanat anlayışlarından bütün insanlığın ruh derinliklerini anlamasını ve onların gönül dünyalarına girmesini beklemek, deveden keman çalmasını beklemek kadar boş bir beklenti olacaktır. Her şey kendi ölçüleri içinde değerlendirilmeli, “yenilik yapayım” derken hiçbir zaman öz yitirilmemelidir. Unutmayalım ki sanat bizi millet yapan hamurumuzdaki mayamız ve dünya- ya denilen güzele en derin, en can alıcı bakışımızdır. Milletler sanatçılarıyla sevilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.