
Metin AKOĞLU
Suriye’de taşlar yerine oturuyor!
5 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleştirilen Soçi zirvesinde önemli kararların alındığını biliyoruz. Toplantı sonrasında beklenen basın açıklaması nedense yapılmadı.
Elbette ki bir bildikleri vardır!
Soçi zirvesinde alınan kararların yansımalarını, sırası geldikçe sahada göreceğimizi geçen haftaki yazımda açıklamıştım.
Soçi zirvesinden daha 5 gün geçmişti ki, beklenen açıklamalar teker teker dökülmeye başlandı.
Rus basınında ‘Esad ile görüşmeler Erdoğan’ın otoritesini daha da güçlendirecek’ mealinde haberler servis edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Ağustos 2022 günü Çankaya Köşkü'nde 13. Büyükelçiler Konferansı’nda katılımcılara; Suriye meselesi ile ilgili olarak şu ifadeleri kullandı:
“Bölgemizin geleceğinde teröre yer olmadığını, bu örgütlerin destekçileriyle beraber tüm dünyaya gösterdik. Emperyalistlerin tetikçiliğini yapan katil sürülerini bölgemizden tamamen söküp atana kadar durmayacak, terörle mücadelemizi sürdüreceğiz. Güney sınırımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bir hat kurma kararımız bakidir. Suriye'de terör örgütünün yuvalandığı son bölgeleri de temizleyerek, bu güvenlik kuşağının halkalarını inşallah yakında birleştireceğiz.”
Ankara’da düzenlenen 13. Büyükelçiler Konferansı’nın kapanışı dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşüp görüşmeyeceğine ilişkin soruya şöyle yanıt verdi.
“Şu anda böyle bir temas söz konusu değil. Cumhurbaşkanımız zaten o soruya cevap verdiler. Uzun zamandır Putin ve Rus yetkililer, ‘Sizi rejimle görüştürelim’ dediler. Esad ile Cumhurbaşkanımızı görüştürmek istediler. Cumhurbaşkanımız da istihbaratların görüşmesinin faydalı olacağını söylemişlerdi. Bir ara istihbaratlar arasında görüşmeler olmuştu. Daha sonra kesinti oldu. Şimdi tekrar başladı. Bağlantısızlar Toplantısı’nda, Belgrad’da ayaküstü Suriye Dışişleri Bakanı ile da kısa bir sohbetim oldu, o toplantı marjında. Orada da bu ülkenin tek çıkar yolunun siyasi uzlaşı olduğunu söyledim. Teröristlerin temizlenmesi lazım, kim olursa olsun. Ama diğer taraftan muhalif olan Suriyelilerle rejim arasında barışın olması gerektiğini, Türkiye olarak da böyle bir durumda destek olabileceğimizi söyledik. Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekliyoruz.”
Medyada, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında olası telefon görüşmelerine ilişkin haberler çıktı. Gerçekte böyle bir görüşmenin ihtimali nedir?
Bu tür görüşme ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu ve bunun, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını çözüme kavuşturmak için tek gerçek yol olduğunu görmezden gelemeyiz. Okuyucularım beni bilirler. Ben 2011’den bu yana, “Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve sağlanmasının, Türkiye’nin de toprak bütünlüğünün garantisidir” diyerek bugünlere geldim.
Aslında Türkiye ve Suriye arasındaki görüşmeler hiç kesilmedi. Daha alt seviyede olmaları başka bir mesele. Uygulama, yalnızca istihbarat düzeyindeki görüşmelerin etkisiz olduğunu gösterdi. Üst düzey müzakere gerekli. Bu tür görüşmelerin ihtimali şimdi oldukça yüksek. Zira YPG-PKK’nın Suriye’de Türkiye sınırları yakınındaki faaliyetiyle ilgili güvenlik sorununu çözüme kavuşturmanın başka etkili yolu yok dendiği bir ortamda, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Suriye Dışişleri Bakanı ile görüştüğünü açıklamasının ardından, Suriye'nin kuzeyinde yer alan ve Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) kontrolündeki Cerablus ve Azez kentlerinde Türkiye karşıtı eylemler başlatıldı.
Bunların asıl sahibi biz gibi görünüyorduk değil mi?
Bunlar esasında Esad rejimini çökerttikten sonra taraf değiştirip bize saldıracak Amerikan çakallarıydı.
Esad ile diyalog başladı... Özgür Suriye Ordusu Türkiye'ye karşı ayaklandı.
Bu açıklamalardan saatler sonra Türk bayraklarını yakan bir grup gösterici, Türkiye'nin yapmış olduğu bölgedeki hizmetleri de hedef aldı.
Kentte konvoylar yaparak Türkiye karşıtı slogan atan ÖSO taraftarları, Esad ile barışmayacaklarını ileri sürdüler.
Tel Abyad'da eli silahlı ÖSO mensupları bizzat eylemlere katılıp, destek verdi.
El Bab bölgesinde bulunan ve Gaziantep Belediyesi'nin yaptığı Millet parkındaki Ay yıldız tahrip edildi, Türkiye aleyhine sloganlar atıldı.
Azez ve birçok kentte "Kardeşlik sınır tanımaz" yazılı levhaların üzeri boyanıp, Türk bayrağına saldırılar düzenlendi.
Azez kentinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait askeri araçlar da taşlı saldırıya uğradı.
Bunlar olabilecektir. Barışa giderken her şey güllük gülistanlık değildir. Savaşırken de ölünecek, barışırken de ölümler devam edecektir. Kalıcı barışı kabullenmek zordur. Amerikalılar PKK/PYD bölgesindeki petrolü çekerken, Gaziantep’te savaş baronları geçici Suriye hükümeti kurdular. Kuzey Suriye’nin rantını çektiler ve zengin oldular. Önce onların barışa inanması gerekiyor.
Ayda 500 dolara savaşan ÖSO mensupları paranın kesileceğini düşünür.
Rejim onu çözer.
Genel af sözü verir.
Onların topluma kazandırılması kapsamında bir kısmının askere alınacağının açıklanması gibi seçeneklerle direnci kırar.
Savaşın en kritik noktası barışa giden yoldur. Rejime karşı savaşmış insanların elinden silahı almak, silahı bırak demek kolay değildir. Biz de de böyle olmadı mı? Artık savaş bitti, düzenli orduya geçiyoruz diyerek Çerkez Etem ve adamlarının silahları teslim alınmak istendi. Vermeyeceklerini söylediler. Kurtuluş Savaşı’nda büyük yararlılıklar gösterdiği halde, hatta Kütahya’dan kalkıp Yozgat’taki Çapanoğlu isyanını bile bastıran bir kahramanın mezarının, Ürdün topraklarında bulunduğunu hatırlatmak isterim.
Üç yıldır Türkiye ekonomisi sarsıntı geçiriyor. Enflasyon içinde durgunluğu yaşıyoruz. Türkiye, 2023’te seçime gidiyor. Erdoğan’ın bazı somut sonuçlar göstermesi gerekiyor. Esad ile görüşmeler, Erdoğan’ın atılım yapmasına ve popülerlik derecesini yükseltmesine izin verecek. Suriye yönündeki atılım, Erdoğan’ın uluslararası konumunu da güçlendirecek. Bu, sığınmacı sorununu, bulunduğu noktadan harekete geçirmek için fırsatı sağlayacak.
Bu fırsat kaçmamalıdır.
PYD/PKK’dan kurtulmanın da bir daha gelmemek üzere Amerikalıları bölgeden göndermenin de tek reçetesi budur.
Suriye rejimi ile temas, sadece Erdoğan’ın meselesi olmaktan çıkmış. Bu sevindirici bir gelişmedir. Suriyelileri davul zurna ile gönderme fikrinde olan Altılı Muhalefetin de Esad ile direkt görüşmenin yollarını aramaya başladığını görüyoruz.
Mülteci sorununun çözümüne yönelik çalışma yürüten altılı masa, Beşar Esad'la diyalog konusunda görüş birliği arayışında. Konunun 21 Ağustos'taki toplantıda gündeme gelmesi bekleniyor.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'e yönelik geçiş süreci ve ekonomi reformu ile ilgili ortak metinler yayınlayan altılı masa, şimdi de mülteci sorununun çözümüne yönelik yeni bir metin üzerinde çalışıyor. Çözüm önerileri doğrultusunda "Esad yönetimi ile diyalog kurulup kurulmayacağı" konusu da gündeme alınan başlıklardan birisi. Altılı masanın bu başlıkta uzlaşıp uzlaşmayacağı ise merak konusu.
Demokrat Parti, Suriye yönetimi ile diyalog kurulması gerektiğini ve bu başlıkta hemfikir olduklarını söylese de Gelecek Partisi, "Henüz istişare aşamasındayız. Henüz bu konuda mutabık kaldığımızı söyleyemeyiz" diyor.
Komisyon 10 Ağustos'ta yeniden toplanıyor
Altılı masanın kurduğu Göç Komisyonu'nda yer alan Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy, komisyon çalışmaları ile ilgili DW Türkçe ‘ye bilgi verdi.
Bugüne kadar iki toplantı yaptıklarını belirten Aksoy, üçüncü toplantının 10 Ağustos'ta yapılacağını söyledi. Her partinin kendi hassasiyetleri bulunduğunu ve bu doğrultuda kendi fikirlerini ve çözüm önerilerini paylaştığını kaydeden Aksoy, ortak bir metin üzerinde çalıştıklarını ifade etti. 10 Ağustos'taki toplantının ardından oluşturmayı hedefledikleri metni genel başkanlara sunacaklarını kaydeden Aksoy, bu gündem maddesinin 21 Ağustos'ta Saadet Partisi ev sahipliğinde yapılacak toplantıda gündeme gelebileceğini vurguladı.
Altılı masa, Esad ile görüşme konusunda ne karar verir bilemem. Bunun konuşulması ve gündemlerine alınmış olması bile bir kazanımdır. Bu günkü iktidar ile geleceğin iktidarının Esad ile görüşecek olması büyük bir sinerji yaratacaktır.
Türkiye büyük bir devlettir.
ABD, İngiliz ve İsraillilerin kurmuş olduğu bu oyunu bozar ve Suriye muhalefetini de rejimle barıştır.
İktidar ve Muhalefet şunu iyi bilmelidir ki bu gerçekten “beka” sorunudur.
Bunu ortak akıl ile çözebiliriz.
Hadi hayırlısı!

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Değerli Metin Akoğlu ağabeyimiz, dış politikada özellikle Ortadoğu ve ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerindeki yakın tarihimizin yaşanmış savaşlar da dahil tüm olaylarına fazlası ile vakıfsınız. Ülkemizin geleceğine yönelik öngörü ve tahminleriniz birer birer yerine geliyor. Her ne kadar İktidarın yıllar içinde Esad politikası yanlışlarla dolu olsa da siz ülke menfaatleri ve emperyalist güçlere karşı birlik gösterisi içinde bulunmanın doğruluğuna vurgu yapıyorsunuz. İyi niyetiniz, muhalefetteki altılı masanında aynı yönlü çalışmalarını dile getirmesini belirtmenizden anlaşılıyor. Her halukarda bu vatanın bütünlüğü ve milletin birliği ağır basıyor. Burada hümanist yaklaşımınız özlemle beklentilerimiz olmuş. İyilik öne çıkıyor. Bu davranış bende hayranlık uyandırdı. Kaleminiz ruhunuz dert görmesin. Teşekkürler Sağlıcakla kalın. Saygılarımla..
Yanıtla (0) (0)Saygıdeğer Komutanım bilimsel içerik ve rasyonel önermeli makaleniz için çok teşekkür ederim. Zira ortalık sansosyonel ve operasyonel içeriklerden ötürü toz duman olmuş durumda. Çok boyutlu çok bilinmezli çok taraflı kompleks bir kaosun kilit taşı Beşer Esad ve BAAS rejimiydi. Ve büyük hata bu kilit taşının çekilmesiyle başlamıştır. Büyük Türk Devletleri açısından değerlendirildiğinde Viyana Bozgunundan sonraki en tehlikeli dış politika yanlışıdır ki ülkedeki 5 milyon Suriyeli nin varlığı ve geleceğiyle ilgi devasa sorun bile muhtemel tehlike ve risk sıralamasında gerilerde kalmaktadır. Viyana bozgunu Türkleri Avrupa Kıtasından gönderme hedefinin başlangıcıdır. Suriye sorunu da Türklerin Anadolu da ki varlığını sonlandırmayı hedeflediği çok açıktır. Ülkenin yaşadığı ekonomik sıkıntının temel nedeninin Suriye sorunu olduğu artık herkesin bildiği bir (sır). Saygıdeğer komutanım ülkeyi böylesine büyük bir çıkmazın içine sürükleyen Suriye sorunun, tarihsel hatanın “MERZİFONLU” su kim? Sorunun çözümü sizin de uzunca ve çok beliğ bir şekilde ifade ettiğiniz Türk Devlet Aklının “bilge buyruğudur”. Zaten başkada yol yoktur.
Yanıtla (0) (0)Çok teşekkür ederim , Saygılar , Selamlar.
Ben, Ülkesini seven bir Türk vatandaşı olarak ;
Yanıtla (0) (0)Şu geçen onbir yıldır ülkemizde yaşayan Suriyeli için devlet bütçesinden harcadığınız 100 milyar dolar parayı acırım....!
_ Ülkemdeki bu mecburi, zoraki dokuz on milyonluk mülteci, göç ne dersek diyelim, toplumda yarattığı sosyal barış, huzur ve güvenliği tehdit eder hale geişine yanarım....
Ben ;
Vatanimizin güney doğu sinir illerinin güvenliği ve PKK, YPD, DEAŞ vb. terör örgütlerine karşı Türk Silahlı Kuvvetleri ve bizim Mehmetçiklerle birlikte omuz omuza her türlü silah, cephane,askeri eğitim, üst baş, maaş, yeme içme, iaşe vb.her konuda kurumsal temeller atılan ve bu etkin işbirliği içinde çok etkili operasyon sonuçları elde edilmesi yolundaki emeklere....verilen şehitlere yanarım....!
Ve bu kadar et tırnak aynı hedeflere doğru işbirliği içinde olan bu hazır potansiyel gücü, Dış işlerinin yanı diplomasinin bir Esed_ Türkiye görüşmesi girişim ve çabaları açıklamaları üzerine, anında ortalık toz duman tepkiler....bize ait bina, tesis ve şanlı bayrağımıza yakıp, parçalamalar....
Elbette provekw edenler vardır....
Bu adamlar, bizim onbir yıldır ekmeğimizi yedi...Her türlü, sağlık, eğitim, ekonomi ve askeri ihtiyaçları karşılandı....
Ya seksenbeş milyonun yaptığı yardımlar....
Barınma....konut....binlerce biriket evler...
Daha neler neler...?
Bu büyük Türk Milletinin hiç mi hatırı yok...?
Bu muhacirlik, ensarlik, Müslümanlık din kardeşliği bağı, sanki pamuk ipliği ile bağliymiş....!
Yazık olması mı ekonomik sıkıntı içinde, kendi derdine düşmüş bu millete....?
Yazık olması mı iş, as,ekmek bekleyen onbir milyon işsiz gence....?
Devlet yönetme geleneğinde, devlet yönetenlerin ağızlarından düşmeyen iki deyim vardır.
Biri, biz çadır devleti değiliz....
Diğeri de, biz muz Cumhuriyeti değiliz....
Çok doğru sözler....
Öyleyse, bu onbir yılın ekonomik ceremesi nasıl karşılanacak ?
Ülkem, devletim bu son gelişmelerden nasıl karlı çıkacak ?
Ben ona bakarım.....!
Değerli yazarım Metin Akoğlu bey ;
Okuduğum bu çok değerli yazınızda, sanki tünelin ucunda bir ışık göründü gibi olduğu umut veriyor.Ama ışığı tam görmeyince inanamıyorum.Zaman gösterecek.
Okuyucuya zihin türü yapturan bu değerli yazınız için çok teşekkür ederim.Eline, emeğine yüreğine sağlık.
Sayın komutanım kaleminize yüreğinize sağlık saygılar
Yanıtla (0) (0)Sayın komutanım Suriye meselesine renk
Yanıtla (0) (0)Katmissiniz yüreğinize sağlık bide bugunki iktidarın ve gelecekteki iktidardan da bahsedince sevindirici benim güzel ülkem adına saygıyla