Yandaş Valiler

Devletin her kurumunda öteden beri yandaş memur, yandaş polis, yandaş emniyet müdürü ve vali olmuştur, taraf tutmuştur. Ama hiçbir dönemde bu dönemde olduğu kadar yanlı olunmamıştır.

Memur ve diğer yandaşlar o kadar önemli değil ama hem devletin hem de hükümetin valisi olmak zorunda olan valilerimiz bu dönemde sanki AKP il başkanı gibi hareket ediyorlar. Bakın Hatay valisine, İstanbul valisine hele Adana valisi H.Avni Coş’a ne dersin.

Her gittiği yeri karıştırıyor. Aydın’da yaptığı icraatlar halkın gözünde hiçbir değeri olmayan sanki AKP il başkanı gibi hareket eden bir vali. O nedenle Aydınımızdan gitmesine AKP haricinde bütün vatandaşlar tarafından memnunlukla karşılandı.

Adana gibi büyük bir ile vali oldu. Orada ne yaptı? Aydın’da yaptığının daha fazlasını yaptı. Vatandaşa “Gavat” diye hitap etti.

Valiler hem iktidarın hem de devletin valisi olmak zorundadır. Hükümetin dediğine yapar. Devlet görevi olan tarafsızlığını kaybederse o vali değil olsa olsa hükümetin mahiyet memuru olur.

Bu tespiti yaptıktan sonra görevim sırasında Aydın’ımıza atanan bir Vali hakkında başımdan geçenleri anlatma gereği duydum.

17 Şubat 1978'de Kültür Bakanı olan Sayın Ahmet Taner Kışlalı (yobaz gericiler tarafından katledildi. Rahmetle anıyorum) zamanında il Kültür Müdürü olarak Aydın'a atandım. O zamanlarda il Kültür Müdürlükleri yeni kurulma aşamasında olduklarından araç, gereç ve kadro sıkıntımız çoktu. Bu sıkıntıları aşmak için var gücümüzle çalışıyorduk. Epey de yol aldık.

Bu zaman zarfında ben üç sayın vali ile çalıştım. Tabi her sayın valinin kendine göre kuralları vardı. Bizler de İl Müdürü olarak mümkün oldukça bu kurallara uyuyorduk.

1979 Kasımın sonunda Ecevit hükümeti yapılan ara seçiminde hiç biri yerde seçim kazanamadı. Bu hezimet sonunda Sayın Ecevit istifasını verdi. Ecevit'in hükümetten çekilmesi sonucunda Sayın Demirel AP Azınlık hükümeti kurdu. Tabi bu iktidar değişikliklerinde en büyük kıyımı da İl Müdürleri görür. Bu kıyımdan elbette İl Kültür Müdürü olarak bende nasibimi aldım. Kültür müdür yardımcısı olarak Erzurum'a atandım. Tabi bu arada maaş ve ek gösterge bakımından büyük kayıplarım oluyordu. Eşim memur olduğundan sadece benim tayinim oluyor eşimin tayini yapılmıyordu. O dönemde Erzurum'a gitmekte bayağı büyük bir sorundu Bir Aile bütünlüğü kalmıyordu. Ben bu durumu hemen yargıya taşıdım. Danıştay beni haklı bularak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu arada Aydın'a yeni bir vali atanmıştı. Bütün arkadaşlar valinin çok partizanca hareket ettiğini sadece hükümetin valisi olduğunu söylüyorlardı.

Danıştay kararımı alarak vilayete gittim. Özel kalemden izin alarak tanımadığım Sayın Valinin huzuruna çıktım.

— Sayın valim ben Danıştay kararı ile tekrar kültür müdürlüğüne döndüm. Bu da Danıştay kararım. Görevime başlamak istiyorum.

— Sen şimdi Danıştay kararı ile gelen kültür müdürü müsün?

— Evet, Sayın Valim.

— Helal olsun ben böyle hakkını arayan mert insanları çok severim.  Hemen git görevine başla. Yalnız hemen göreve başlama yazını yaz bana gönder. Ben ilgili yerlere göndereceğim.

— Tamam, sayın valim hemen yazar gönderirim. Deyip çıktım. Makama gelip oturdum. Beş dakika bile olmadan telefon çaldı. Açtım buyurun. Özel kalem müdürü.

— Mehmet Bey, Vali Bey görüşecek. 

— Buyurun Sayın Valim.

— Müdür bey görevinize başladın mı?

— Başladım Sayın Valim.

— Hayırlı olsun, hemen göreve başlama yazınızı yazın gönderin bekliyorum.

— Tamam, efendim yazıp gönderiyorum.

Vali bey neden bu kadar acele ediyor diye düşünmeye başladım. Hemen göreve başlama yazısını yazıp gönderdim. Aradan yarım saat geçti özel kalemden bir memur bir polis ve birde hatırladığıma kadar Milli Eğitimden bir yetkili benim makama geldi. Selam verdikten sonra bana bir zarf uzatarak:

—Müdür bey buyurunuz tayininiz çıktı. Şaşırıp kaldım demek valinin acelesi bundanmış. Sumeninde iki kararname varmış. Birisi göreve başlatma diğeri de görevden alma kararnameleri.

Arkadaşların vali hakkında düşünceleri doğru imiş. Vali gerçekten partili diye düşünmeye başladım. Kararnameyi tebliğ ettim. Aradan meyil müddetimi kullandım ve yeni görev yerine gittim.

Tabi haksızlıklar karşısında sığınacağımız liman yasa olduğundan tekrar Danıştay'a müracaat ettim. Danıştay yeniden beni görevime iade etti. Aydın'a geldiğimde hanımımda büyük bir huzursuzluk vardı. Sebebini sordum. Hanım bana “eve aralıklarla telefonların geldiğini telefonlarda eğer komünist beyin gelir göreve başlarsa geberecek bunu böyle bilin” diye tehdit ettiklerini söyledi.

—Boş ver göreve başlama, istifanı ver açlığından ölen yok ya sende bir yerde iş bulur çalışırsın sakın göreve başlama. Bak Cumhuriyet Lisesi öğretmeni Şeker Ahmet'i nasıl vurdular. Yapma gitme istifanı ver.

—Hanım 23 yıllık bir hizmetim var nasıl olurda ben bunu bir kalemde silerim. Bu kadar eziyetle fakülteyi boşa mı okudum? Bu benim ve çocuklarımın ekmek kapısı istifamı veremem eğer vururlarsa bu evimde de olur dışarıda da olur sen aldırma boş ver ben gider görevime başlarım. Bu ülkede hâkimler var, emniyet var kısacası devlet var.

Pazartesi günü Sayın Valinin huzuruna çıktım vali ile aramda aynen şu konuşma geçti.

— Sayın Valim ben mahkeme kararı ile tekrar görevime döndüm.

— Sen cehennemin dibine dön, sana davetiyemi gönderdim. Ne diye Danıştay kararı ile gelip duruyorsun. Seni Nahit Menteşe ve İsmet Sezgin istemiyor ben hiç istemiyorum. Ne gelip duruyorsun?

— Sayın valim burası ne İsmet Sezgin'in ne Nahit Menteşe’nin ve ne de sizin özel mülkünüz değil.  Burası T.C.'nin bir vilayeti bende buranın yasal il müdürüyüm. Eğer istemiyorsanız kararnamenin altına bu söylediklerinizi yazın çekip gideyim.

— Ben senin hiçbir evrakını imzalamam benden hiçbir kolaylık bekleme ve benim yanıma gelme.

—Ben kendi şahsi bir işim için gelmem ama kurumun işi olunca onu da siz bilirsiniz.

Bu konuşmadan sonra can ve mal güvenliğimin korunması için yazdığım dilekçemi valinin önüne koydum.

— Sayın Valim evime her gün tehdit telefonları geliyor. Bu durumda müracaat edeceğim Devletimin Valisi olarak elbette sizsiniz.

— Sen durmadan çocukların karşısına gelip duruyorsun çocuklar bunu yapmakta haklılar.

O zaman kültür müdürlüğü kütüphane binasının üst katında faaliyet gösteriyor, orası da ülkücülerin yoğun olarak bulundukları yer.

—Sayın Valim bu söylediklerinizi şu dilekçemin altına yazın bende başımın çaresine bakayım. Dedim.

Vali dilekçemi sert bir şekilde alarak evirip çevirdi kaldırıp önüme attı. Bana da hakaret etmeye başladı. Kendimi tutamadım bende Sayın Valiye bir palavra attım. Derler” köşeye sıkışan kedi insanın üstüne atılır” diye. Bende:

—Sayın vali ben bir örgüttenim bana bir şey olursa bu sizden bilirler sizin için iyi olmaz dedim. Aslında ne örgüt ne bir yerde üye bile değildim.

Vali yumruğunu göstererek sen benim eski böksör olduğumu biliyor musun? Diye üzerime yürümeye kalktı. Tam bu sırada makama sanırım Milli Eğitim Müdürü girdi.

Vali, Milli Eğitim Müdürüne müdür bey bak bu beni tehdit ediyor diye bir şeyler söyledi. Tam kapıdan çıkarken getir dilekçeni havale edeyim diye dilekçeyi aldı Emniyet müdürlüğüne havale etti. Valilik makamından çıktım. Adliye binasında başsavcının yanına vardım. Başsavcıya:

— Sayın başsavcım ben size can güvenliğim hakkında bilgi sunmaya geldim diye durumu bütün açıklığı ile anlattım. Bu durumdan sizlerinde haberiniz olsun istedim.

— Müdür bey şu dilekçenin bir fotokopisini alalım birde bende kalsın. Sen Emniyet müdürlüğüne ver sonucundan da bana bilgi ver.

— Tamam, başsavcım sonucundan size haber veririm dedim. Emniyet müdürlüğüne gittim. Emniyet müdürünün makamına girdim olayları anlattım. Emniyet Müdürü:

— Müdür bey siz dilekçeyi bırakın gidin biz hallederiz. Merak etmeyin.

— Tamam, müdür bey dilekçeyi aldığınıza dair şurayı imzalayın deyip dilekçeyi uzattım. Emniyet müdürü evirdi çevirdi imzalayıp bana verdi.

Tekrar adliyeye gelip başsavcıya durumu anlattım. Başsavcı Her olumsuz durumda yanıma gelebilirsin diye de benim gönlümü aldı.

Ertesi sabah dairenin arabası beni almaya geldi. Yanında iki polis arabası. Yani daireme neredeyse eskort eşliğinde gittim. Bu iki gün devam etti.

Emniyet Müdürlüğü sözde müdürlüğün ve benim korunmam için bir polis görevlendirdi.

Bu polis arkadaş sivil olarak kütüphaneye gelir. Günlük gazeteleri okur ve görevini yapardı. Şimdi bu değerli dostum polisken hukuk fakültesini bitirdi. Aydın’da avukatlık yapıyor. Buradan bu değerli dostuma selam ve şükranlarımı sunuyorum.

Bu arada 12 Eylül ihtilali oldu. Bu ihtilal benim açımdan hiç hoş karşılamayacağım bir hareketti. Nice vatan evlatları eziyet ve işkence gördü bazılarının hiç suçu olmadığı halde en ağır cezalar aldılar.12 Eylül askeri ihtilalinde de çok zarar gördüm.

Bir gece bir sivil bir resmi polis evime gelerek yasak kitap olup olmadığına dair evimi aradılar. Bir şey bulamadan gittiler. Tabi bu arama valinin tertibiydi. Evim aranırken eşimin ve çocuklarımın nasıl korktuklarını ben bilirim.

Ben başıma böyle bir olayın geleceğini tahmin ettiğimden onlara göre mahsurlu olan aslında hiç mahsuru olmayan kitaplarımı daha önce Kadıköy'e göndermiştim. 12 Eylül faşist darbesi Danıştay’ı da kaldırdı. Yani etkisiz hale getirdiler beni de Mardin'e sürgüne gönderdiler.

Sayın Demirel'in dediği gibi beş defa Danıştay kararı ile geldim. Altı defa gittim. 23 senelik memuriyetim sırasında en ufak bir soruşturmam yokken bir sürü takdir ve teşekkür aldığım halde Aydın Kültür Müdürü olup Danıştay'dan kararlar alınca Danıştay kararlarına gerekçe hazırlamak için bakanlık uydurma bahanelerle Valinin de isteği üzerine müfettiş üzerine müfettiş gönderdiler. Danıştay'ın etkin olduğu dönemlerde bu verilen cezaların hepsini reddettirdim. En son Vali bir şey bulamayınca benim sicilimi bozuk vermiş. Hâlbuki Vali ile ben iki ay çalışmıştım. Yasal olarak bana sicil vermesi yasal değildi. Bunu da Danıştay'a götürüp bozdurdum. Yıllarca evimden çocuklarımdan ayrı sürgün hayatı yaşadım. O günlerin zorluğunu anca ben bilirim. Bu dönemde kendilerinin solcu olduklarını söyleyen sözde devrimciler de okul ve halk kütüphanelerinde solcu kitap toplama komisyonları kurarak sözde solcu kitap topladılar. Bizlerde yıllarca açıkta kaldık.

Ben 7 yıl açıkta kaldıktan sonra tekrar göreve döndüm. Ve yolum Erzurum Kültür ve Turizm il müdürü iken Sayın Valim Mustafa Malay'la keşişti. Ondan gördüğüm yakın ilgi ve destekle yukarda anlattığım Validen gördüğüm zulmü istedim ki dostlarımın gözleri önüne sereyim. Makamlar hiç kimseye baki değildir. Bu gün var yârin yok önemli olan kubbede hoş bir seda bırakmaktır. Birisi: yazlığına giderken neden ayağa kalkmıyorsun diye bir ihtiyara hakaret eden vali, diğeri ihtiyarın hal ve hatırını sorup derdini dinleyen ve ihtiyarın cebine harçlık veren Vali Mustafa Malay.

Ayrıca Zekayi Gümüşdiş, Enver Hızlan, M.Raif Güney ve bir önceki Aydın valisi.

İşte Kubbede hoş seda bırakanlar. Ya yazıya konu olan vali ile Adana valisi

Onun takdirini de okurlarıma bırakıyorum.

       

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum