Yanlış hesap Şam’dan dönsün!

Suriye’de 11 yıl geride kaldı.

Küresel güçler ve onların organizasyonundaki mobil teröristler ile bölgesel güçler ve onların kol kanat gerdiği mahalli örgütlerin, her birisinin kendi çapına göre hesaplarla başlattığı/müdahil olup katkıda bulunduğu bu yıkımın, bugün için önümüze koyduğu sonuçları şöyle sıralayabiliriz.

Ülkede rejimi değiştirmek isteyen yönetim karşıtları, direnen Yönetim yanlıları ve tarafsız bir milyondan fazla insan hayatını kaybetti.

Şam merkezinin bir bölümü ile Lazkiye dışında kalan büyük şehirlerin tamamında yaşam alanları, alt yapı, üst yapı büyük oranda harap oldu.

Uçaklar, tanklar, mayınlar, fabrikasyon ve el yapımı patlayıcılarla yapılan bombalı saldırılar, çatışmalar, katliamlar, ölümler, yaralanmalar ve de göçler toplumda yıllarca sürecek bir travma yarattı.

Sadece Suriye’de değil, başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerde de sosyal dokunun bozulduğunu görebiliyoruz.

Sağlık, eğitim, sanat gibi alanlarda yıllardır kazanılan birikim, tarih, kültür büyük oranda yok oldu.

Dahası; bir halkın hafızası boşaltıldı.

Selefi, Vehhabi ve Müslüman Kardeşler gibi oluşumların Suriye halkı arasında karşılığının olmadığı görüldü.

Halkının şeriat yönetimleri yerine laikliği tercih ettiğini söyleyebiliriz.

Bütün sorunlara rağmen müesseseleri çalışabildi.

Mezhep savaşı yaşanmadı, birlikte yaşayabilme olgunluğu gösterildi. Suriye’yi bu süreçte ayakta tutan etkenlerden biri de bu olgunluktu.

Halk gelecekle ilgili umudunu yitirmiş değil.

Savaş yıktı geçti ama Beşşar Esad, bu süreci yönetim lehine başarılı bir şekilde yöneterek uzun soluklu bu mücadelede yerini daha da sağlamlaştırdı.

Savaş, on birinci yılına girdi. Kimin suçlu, kimin sorumlu olduğu konusunda elbette birbirine tamamen zıt fikirler veya tutumlar var. Yola çıkılan temel fikir ne olursa olsun, aklı başında herkesin varacağı ortak sonuç, artık yeter olmalıdır.

Suriye’de barış zamanı geldi, geçiyor.

Bu barış, ülkemizin menfaati için telaffuz ediliyor olması çok kıymetli olmalıdır. İktidarın seçim kazanma cinliği olarak ele alındığında bunun anlamı farklı olacaktır.

Şeker Pınar’ı, Altın Dal’ı ve Kılıçsız Kalkan Harekatlarında 11 yılda kaybettiğimiz şehitlerimizi kimin hesabına yazacağız!

Barışın tarafları olduğu gibi savaşın devam etmesini isteyenlerin de olduğunu, bütün tarafların bunu değerlendirecek çapta olduğunu göremez isek aldanırız.

“Ankara, 1998 Adana Mutabakatına benzeyen ama Suriye’nin yeni gerçeklerini de dikkate alan bir anlaşma sağlamayı umuyor. Esad ise Türk güçleri Suriye’den çekilmediği sürece anlamlı bir ilerleme sağlanamayacağı konusunda ısrarlı. Esad şunu da düşünüyor olabilir: Türkiye’deki anketler muhalefet adaylarını sürekli önde gösterirken seçimler öncesinde düşmanı Erdoğan’ın ekmeğine niçin yağ sürsün?”

Erdoğan’ın seçim sonrası iktidarı kazandığında, bugüne kadar destekleyip kol kanat gerdiği İdlip’deki Radikal İslamcılar ve ÖSO’ya desteğini sürdürüp sürdürmeyeceğini görmek isteyecektir. Bu durumda düşmanı olarak gördüğü Erdoğan’ın seçimi kazanması adına dolgu malzemesi olmak istemeyecektir.

Esad kininin, Esad dostluğu ve kardeşliğine evrildiğini görmek isteyecektir.

Esad Yönetiminin en büyük handikabı Kürtler ve İdlip’teki HTŞ/El-Nusra gibi Radikal İslamcılar olmuştur.

İŞİD’in bir manivela olarak kullanılması sonucunda, Fırat Nehrinin Doğusunda homojen bir bölge ve yapı oluşturan PKK/PYD, en büyük kazanımı elde eden grup olarak öne çıkmıştır. Sadece Suriye içinde değil uluslararası düzeyde muhatap alınan bir dinamik haline geldiler.

“Kendi kaderlerini tayin (Self determination)” etmek üzere mevzilenmiş durumdalar.

Suriye Yönetimi ile bundan sonra yaşanacak pazarlık sürecine bağlı olarak, Suriye’nin geleceğinde temsiliyet hakkı elde etmek istiyorlar.

Suriye’de Müslüman Kardeşleri iktidara getirebilmek adına uygulamış olduğumuz yanlış politikalar sonucu, kendi elimizle Kürt dinamiğini Suriye’de yükselttik. Barzani Bölgesinden sonra Suriye’de Fırat’ın doğusunu da eklemleyerek “Kürtlerle mücadele” coğrafyasını yine kendi elimizle genişletmiş olduk.

Şimdi de durumu düzeltmeye çalışıyoruz.

Hala Al Bayraklı tabutlar gelmeye devam ediyor.

Buna da “STRATEJİK DERİNLİKLİ” dış politika demişlerdi!

Ankara’nın Şam’la normalleşme sinyali vermesi, Kuzey Suriye’de Türkiye kontrolündeki bölgelerde yüzlerce göstericiyi sokaklara döktü.

Barış dendi ortalık toz duman;

Savaş baronları ayakta;

Türkiye’de Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la diyalogun gerekliliğinden dem vuran resmi sesler giderek çoğalıyor.

Esad’la uzlaşmayı uzun zamandır savunan muhalefet partilerinden de tasvip edici açıklamalar geldi.

Türkiye, Suriye’de himaye ettiği Sünni muhalifleri ortada bırakıp beraberce devirmeye çalıştıkları Suriye lideri ile barışmak üzere mi?

Çavuşoğlu ise sözlerinin Suriye ve Türkiye içerisindeki “provokatörler” tarafından çarpıtıldığını söyleyerek Esad rejimi ile Sünni muhalefet için “barıştırma” değil “uzlaştırma” kelimesini kullandığını vurguladı.

Ne fark ediyordu da tevil yoluna gittiniz.

Uzmanlar anlam farkına kafa yorarken, Şam’la diyalog çabalarının Kremlin’in desteğiyle canlılık kazandığını söylemek yanlış olmaz. Açıklamaların Soçi zirvesinden sonra geldiğini de unutmayalım.

İran, Rusya, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri… Bunların hepsi bu temasların parçasıdır.

Ankara’yı Esad’la uzlaşmaya ya da en azından bunu gündeme getirmeye iten bir dizi faktör var. Birincisi, Erdoğan’ın kendi siyasi bekası. En geç 18 Haziran 2023’te yapılması gereken cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yaklaşıyor. Türkiye ekonomisi çöküşte ve mülteci karşıtlığı yükseliyor, Suriyelilere yönelik gelişigüzel saldırılar yaygınlaşıyor. Muhalefet, iktidara geldiğinde Suriyelileri geri göndereceğini söylüyor. Tüm bunlar Esad’la normalleşmeyi zorunluluk hâline getiriyor ve bunun konuşulması da seçmeni mutlu ediyor.

Muhalefetin esip gürlediği mülteci meselesini, muhalefetin elinden almak için rejimle temasların kamuoyuna bilerek sızdırıldığı konuşuluyor.

Bu sefer iş ciddi ve Erdoğan, yıllarca hiddetli bir şekilde çatıştığı İsrail ve Mısır’a el uzattı, Cemal Kaşıkçı cinayetinin sorumlusu olarak işaret ettiği Suudi Veliaht Prensi ile temas kurdu.

Kremlin’in bir süredir Türkiye ile Esad’ın arasını düzeltmeye çalıştığı sır değil. Putin ve Erdoğan birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Kırmızı çizgilerin neler olduğu taraflarca biliniyor. Türkiye’de yapılacak olan seçimlerde Erdoğan’ı tercih edeceklerine şüphe yoktur. Kremlin aynı zamanda Ankara’ya karşı da elini çabuk tutup Esad’la barışı seçim öncesine sığdırmaya çalışacaktır.

Mevcut durumun da Suriye’de sürdürülemez olduğu bir gerçektir. Türkiye’nin kuzey Suriye’deki askeri varlığı yılda yaklaşık 2 milyar dolara mâl oluyor. Türkiye’deki 5 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı için en az 100 milyar dolar harcandığı sır olmaktan çıktı. Mültecilerin varlığının toplumsal faturası da günbegün artıyor.

Kendi vatanımızda, kendi toprağımızda mülteci olmak üzere olduğumuz da cabası!

Türkiye’nin sınırlarında Batı destekli yeni bir Kürt devletçiğinin oluşmasından duyulan korku, diğer tüm endişelerden baskın çıkıyor. Dolayısıyla kesin olan bir şey varsa o da şu: Türkiye böyle bir sonucu önlemek için ister Esad’la anlaşarak ister tek başına hareket ederek elinden geleni yapmaya devam edecek.

ABD, Kürtlerin elde ettiği kazanımların bağımsızlığa taşınması yolunda en büyük direncin Türkiye’den geleceğini biliyor. Esad ile Türkiye’nin barışı, SEVR projesinin önündeki en büyük engeldir. Eğer ABD bu projeyi sürdürmek istiyorsa, Türkiye’ye yönelik örtülü operasyon projeleri geliştirme yönünde adımlar atabilecektir.

Türkiye bu durumda iç karışıklığa savrulabilir.

Bir karışıklıkta kullanılacak aktörler kim/kimler olabilir?

PKK/PYD, İdlip’teki El-Kaidacılar, otobüslerle bu sefer bizim hududumuza bırakılacak İSİD’liler ve elbette ki Afganistan’da Amerika adına kendi vatandaşını öldürdükten sonra Taliban yönetiminin hışmına uğramak istemeyen ve Türkiye’ye kaçan Afganlı delikanlılar.

O safhaya gelindiğinde ÖSO’nun, Amerikan’ın çakalları olacağına şüpheniz olmasın.

Amerika’nın elindeki katil sürüleri şimdilik bunlar.

Afganlı Amerikalıların beraberlerinde getirdikleri narko-dolarlar bitmek üzeredir…

İçinde yaşadığımız ekonomik sıkıntıların Suriye’de yürütülen savaş ve onun getirdiği mülteci sorunundan kaynaklandığını biliyoruz. Bu olumsuzluklar toplumsal yarılmalara gebedir.

Sonuç;

Suriye ile yapılacak barış bizi düzlüğe çıkartacaktır.

Ukrayna’da yapılan görüşmeleri, iç politikaya yönelikmiş gibi görenler olabilir. Zelenski’nin, Ukrayna’nın imarının Türkiye’ye verileceğini açıklamış olmasını önemli buluyorum.

Suriye’de de aynısı olacak.

Unutmayınız ki Suriye’de 700 milyar dolarlık yatırım yapılacak.

Türk halkı ve Türk gençlerine sesleniyorum.

Ekonomik olarak büyük mağduriyetler yaşıyoruz. Biraz daha sabırlı, biraz daha serinkanlı kalarak da ülkeye hizmet yapılabilir.

2011’de başlayan BOP kapsamındaki ABD ve İsrail’in Esad’ı devirme ve Suriye’yi parçalama projesi, Türkiye’yi cephe ülkesi haline getirmeye yönelikti.

Çünkü Türkiye üzerine uyarlanmış yıkıcı tezler devam ediyor,

Esad ile barış, Türkiye ve Suriye’nin üniter yapısının sigortası olacaktır.

İslam dini de barışı emrediyor.

Bu barış Ortadoğu’ya bir sinerji getirecektir.

emevi-camii.jpg

Erdoğan ve Esad’ın, Emevî Camii’nde birlikte kılacakları bir Cuma Namazı, Mescid-i Aksa Camii’ne kimlik kontrolü yaparak istediği Müslümanı camiye alan, istediğini almayan İsrail yönetimine çok anlamlı bir mesaj olacaktır.

Ben, gençliğimde üzerimde Rus üniforması olduğu halde, bir caminin 5 kişi ile sınırlı olan cemaat sayısını 13’e çıkartarak İslamiyet’e minik bir katkıda bulunmuştum.

Sonradan duydum ki 100’ü aşmış;

Bunun hazzı bana yetiyor.

Sizler devleti yönetiyorsunuz. Köprüler, otoyollar, İha-Siha’lar vs. yaptınız

Devasa camiler inşa edildi.

Bu uğurda hayırsever ve iyi Müslüman olduğunuzu da göstererek İslam Dinine hizmetler yaptınız ancak bunlar size yetmemelidir.

Biz sizin; barışan, barışa giden, barışsever, barışı sağlayan, barışı koruyan yönlerinizin olduğunu da görmek istiyoruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum