Ali AKSÜT
Yazmak zor şeymiş…
Bana “Kalemin mürekkebi mi bitti, yoksa kalemin ucu mu tükendi? Epeydir yazmıyorsun, neden?” demeyin. Aslında bu, ağır bir soru. Bazen yazı yazmak zorlaşıyor. Sorun mu yok yazacak? Konu, olaylar mı yok anlatacak? Var, var… Hem de o kadar çok konu ve çeşit konu var ki; bu yoğun sürece ve hızla değişen gündeme yazmaya ne kalem yeter ne de sayfalar.
Bu yazma görevini zorlaştıran sıkıntılar, hayatın zorluklarından, bizzat yaşamın içinde karşılaştığımız ve tanık olduğumuz; topluma negatif enerji veren, üzücü olaylar zincirinden kaynaklanıyor.
Gerek her gün artan şiddet olayları, kadın cinayetleri, uyuşturucu ve dolandırıcı şebekeleri, okullarda akran zorbalığı gibi giderek yaygınlaşan suç türleri… Toplum olarak aşırı stres yüklü, nefret ve öfke dolu bir hale geldik. Neredeyse pimi çekilmiş bomba gibiyiz.
Bu ülkenin vatandaşları olarak birbirimize sevgi ve saygımız, uygar bir yurttaş olmamız sadece bir söylemden öteye gitmeyen kuru bir nasihat halini aldı. İnsanı üzen, toplumu huzursuz eden kötü örnekler haliyle bizleri de yaralıyor. Bazen insan, saramadığı yarayı içine saklıyor; bazen bir gülüşün içinde, bazen de yüreğinin derin sessizliğinde… Biraz kendi içimi, kendi sesimi dinlemek; biraz da dışımdaki gündemi, yazılıp çizilenleri okuyarak, yorumlayarak takip etmek istedim.
Malum, bütün Aydın ve ülke kamuoyunda hâlâ gündemden düşmeyen, AKP’ye transfer olan Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Özlem Çerçioğlu ile ilgili tartışmalar devam ediyor. 16 Ağustos 2025 tarihinden bu yana bir ayı aşkın süre geçmesine rağmen kaos, taraflar arasında karşılıklı ağır suçlamalar, atışmalar, hatta büyükşehir meclis toplantısının iptali ve ertelenmesi gibi tatsız noktalar yaşandı.
Tabii ki, 23 yıldır CHP’de hizmet etmiş, mevcut iktidara karşı her seferinde halkın büyük çoğunluğunun oyunu almış, rakiplerini ezici farklarla yenmiş bir siyasi aktörün “5’e 5 kala” aldığı bu karar, sebepleri hem kafalarda hem de vicdanlarda büyük soru işaretleri bırakmış, tartışmaların fitilini ateşlemiştir. Kendi mahallesi ve yol arkadaşları tarafından bile bu olay hâlâ sindirilebilmiş değil.
İktidar kanadı da her şeyi bildikleri halde seçim yapmadan, sandığı ortaya koymadan; adeta “beleşten, terlemeden” devasa bütçesi, yasal kaynakları ve yetkileri olan, 17 ilçeyi ve 500’ün üzerinde köy ve mahalleyi kapsayan bir büyükşehir yönetimine kavuştu. Kavuştular ama yönetim sorunları artarak devam ediyor. Geçtiğimiz günlerdeki belediye meclis toplantısındaki manzara hiç de hoş değildi.
Benim bir şey dememe gerek yok. Zaten aynı mutfağın, aynı mahallenin içinde bulunmuş, birlikte hizmet etmiş sevgili 1923 Tv yazarı İbrahim Gürdal; “Uzun Kollular” başlıklı yazısında bu tür toplantılarda kimin ne rol üstlendiğini, yönetimin beyin takımını ve işleyiş mekanizmasını bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştu. Esas maksadın, kasıtlı olarak meclis toplantısının yapılmaması olduğunu; CHP’li meclis üyelerinden 3–5 kişiyi daha transfer etme çabalarının başka bir güne ertelendiğini vurguluyordu.
Hele Aydın 24 Haber gazetesi sahibi ve yazarı Servet Töz… Bütün bu olanları, yaşananları ve tarafların kısır döngü içindeki “tahtarevalli siyaseti”ni yazdı. Aydın halkının umutlarının, hizmet beklentilerinin nasıl boşa çıktığını, bedeli hep halkın ödediğini defalarca haykırdı. Bu kirli oyunları bozacak, maskeleri düşürecek haksızlık ve hukuksuzlukları dile getire dile getire dilinde tüy bitti. Doğru bildiği adalet duygusu ve inandığı değerler için yazmaktan hiç geri durmadı.
Tabii ki güç ve imkân sahibi, makam-mevki sahipleri; kamuyu temsil etme, “mühür kimdeyse Süleyman odur” avantajına hep sahip oldular. Ama geçmişteki gibi “ben bilirim, ben yaparım” odaklı, dediğim dedik, faşistçe yaklaşımları sürdürmesi artık çok zor görünüyor. Çünkü bir şarkı sözünde dendiği gibi: “Parayla saadet olmaz.”
Üstelik bu nikâh, çok zoraki bir nikâh oldu. Kaynak makinesiyle bile kaynak yapsanız tutmaz; atalarımız boşuna dememiş: “Küflenmiş teneke lehim tutmaz.” Siyasi, ideolojik dünyalar farklı, doku farklı. Halk da biliyor ki kesin bir kan uyuşmazlığı var.
Ama burası Türkiye… Olmayacak şeyler oluyor, hayatın doğal akışındaki olaylar tersine dönüveriyor.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun şu sözü çok anlamlıdır:
“Rahatsınız, bozulmasın diye hangi doğrudan vazgeçtiyseniz o fiyata satılmışsınız demektir.”
Yine rahmetli Uğur Mumcu da şöyle der:
“Halktan yana değil, güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar. Güç merkezi değiştikçe dönerler, fırıldak olurlar.”
Abdurrahman Dilipak da der ki:,
“Ehliyet ve liyakatın, istişarenin ve şuranın olmadığı yerde adalet olmaz. O zaman siyaset, dua ile istenen belaya dönüşür.”
Cenab-ı Allah buyuruyor ki:
“Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin.”
Keşke bütün bunlar yaşanmasa… Halkımız huzur içinde, mutlu olsa. Umutlar başka bahara kalmasa.
Kalın sağlıcakla.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.