Dr. Metin AYDIN
Yoksulluk, halkın esir alınması yöntemidir
Ekonomi Politik yaklaşımına göre yoksulluk, bir hata değil bir araçtır.
Yapısal Bağımlılık Teorisine göre yoksulluk, özellikle çevre ülkelerde kasıtlı olarak düşük ücretli işgücü, bağımlı pazarlar ve ucuz doğal kaynaklar yaratmak için sürdürülmektedir.
Özelleştirme, sosyal devleti küçülterek ve emek piyasası esnekleştirme yöntemleri ile yoksulluğu kronikleştirmekte, bunu siyasi iktidarlar için “itaat üretme aracı” haline getirmektedir.
Yoksulluk, belirli iktidar yapıları tarafından siyasal sadakat üretmek ve kentsel/periferik bölgelerde kontrol mekanizması olarak kullanılabilmekte, “yardım bağımlılığı ile oy bağı” ilişkisi kurulmaktadır.
Günümüzde yoksulluk sistemik bir yeniden üretim döngüsü haline getirilmiştir.
Bu döngü, eşitsizliğin kendini yeniden üreterek halkın “hareketsiz, edilgen, esir” hale gelmesine neden olur.
Güvencesizleştirilen geniş halk kitleleri ekonomik sıkışma nedeniyle politik ve sosyal olarak manipüle edilebilir hale getirilmektedir.
Yoksulluk insanların sağlık, eğitim ve çevre kalitesi üzerinde baskı oluşturarak bir “bağımlılık döngüsü” yaratmaktadır.
Çevresel kirleticilerin (ör: jeotermal bölgelerdeki hava-su-toprak kirleticileri) daha çok yoksul bölgelere yüklenmesi ile sosyal-siyasi kırılganlık yaratılmaktadır.
“Çevresel adaletsizlik” ile halk hem çevresel hem ekonomik esarete sokulmaktadır.
Dünyada ülke yönetimlerinde iktidarlar “yoksulluğu bir esir alma aracı olarak kullanmaktadır”. Yoksulluk sürekli gündemde tutulmakta ama ortadan kaldırılmamakta; çünkü bu toplumsal kontrol için işlevsel tutulmaktadır.
Devletler sosyal politikayı “hak” yerine “armağan/iyilik” çerçevesinde sunarak halk bağımlı kılınmaktadır. Özellikle gıda yardımı, sosyal yardım, istihdam programları üzerinden siyasal kontrol sağlanmak istenmektedir.
Popülist yönetimler, yoksulluğu ortadan kaldırmak yerine yönetmekte; halkı ekonomik bağımlı hale getirerek “esir” tutma kapasitelerini arttırmaktadırlar.
Uluslar ve bireyler borçlanma mekanizmaları üzerinden finansal bağımlılığa itilmektedir. Yoksulluk, politik sistemlerin tasarımıyla sürdürülmekte ve demokratik süreçler zayıflatılmaktadır.
Sonuç olarak bakıldığında yoksulluk sadece ekonomik bir sorun değildir; yönetsel, politik, çevresel ve toplumsal bir “kontrol mekanizması” haline gelebilir.
Yoksulluk yönetimi, bir toplumda yoksulluğun yok edilmesi yerine yönetilmesi, sürdürülebilir kılınması veya politik/ekonomik amaçlarla kontrol altında tutulması anlamına gelmektedir. Bu çerçevede yoksulluk bir “problem” değil; iktidar, ekonomi ve sosyal düzen açısından işlevsel bir araç olarak konumlanır.
Bu yönetim tarzında, yoksulluğun ortadan kaldırılması yerine idare edilmesi yöntemleri uygulanmaktadır. Bu uygulamada sürekli yardımlarla ayakta tutulan fakat asla yoksulluktan çıkamayan haneler vardır. Bu hanelerde kısa dönemli rahatlama, uzun dönemli bağımlılık gelişir. Bu politikalar hak odaklı değil, lütuf/armağan odaklı bir sosyal politikalardır.
Yoksulluk yönetiminde sosyal yardım, gıda paketi, kömür, burs, istihdam programları siyasi sadakat üretmek için kullanılmaktadır.
Seçim dönemlerinde yardım miktarlarının artması ile yoksul nüfusun politik tercihleri yardım ilişkisi üzerinden yönlendirilmektedir.
Yoksulluk yönetiminde, yoksullar çok ucuz işgücü rezervi olarak görülmektedir.
Bu yönetim tarzı ile iş ortamlarında güvencesiz, itiraz edemeyen ve örgütlenemeyen, Düşük ücret-Düşük maliyet-Düşük ses çıkartan işçi kitlesi yaratılmakta.
Kirletici tesisler (termik, jeotermal, maden, OSB) çoğunlukla siyasal ve ekonomik açıdan zayıf nüfusların yaşadığı yerlere kuruluyor. Bu alanlarda “yoksulluk yönetimi” çevresel etkiyi meşrulaştırıcı bir araç olarak işliyor. Yani yoksul halk “hem çevresel, hem ekonomik, hem siyasal” esaret altına alınabiliyor.
Günümüzde yeni yoksulluk alanları kent dışına itilmekte. Bu uygulamalar ile devletin sosyal değil, disiplinci bir rol üstlenmesi ile yoksulluk cezalandırılmakta, idare edilmektedir. Yoksulluk adeta yapısal olarak yeniden üretilmekte, yoksul sistem tarafından “mobilize edilmez halde” tutulmakta.
Buralarda sosyal yardımların politik sadakat üretim aracı olarak işlev görmesi sağlanmaktadır. Yardımlar düzenli değil kontrollü verilmekte.
Yardımlar bir “hak” değil, bir “bağımlılık ilişkisi” olarak düzenlenmektedir.
Yoksulların yaşadığı belirsizlik, yardımların kesilme korkusu, onlarda siyasal itaat duygusunun yaratılmasına sebep olmaktadır.
Yoksulun hakka erişimi zorlaştırılarak onlarda “çaresizlik döngüsü” yaratılmakta.
Günümüzde asgari ücretin reel olarak bastırılması, güvencesiz /taşeron çalışma, iş kaybı korkusu ile işgücü üzerinden yoksulluk yönetilmekte, sürdürülmektedir.
Yoksulluk yerel siyaset-belediye yardımları mekanizması ile de yönetilmektedir.
Muhtarlar, belediyeler ve yerel yöneticiler üzerinden “yardım ağı” kurulmakta.
Sosyal ağlar yoluyla yönetilen yoksulluk, kişisel bağlılık yaratmakta.
Sonuç
Yoksulluk yönetimi, yoksulluğu çözmeyi değil kontrol etmeyi amaçlayan, ekonomik, politik ve sosyal mekanizmaların birleşimidir.
Bu nedenle, “yoksulluk halkın esir alınması yöntemidir” ifadesinin analitik karşılığı tam olarak yoksulluk yönetimi literatürüdür.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.