Aydın’da ekonomik kalkınmanın önündeki engeller

Cumhuriyetin ilanından sonra başlatılan topyekûn kalkınma seferberliğinin Aydın’da çevre illere göre yeterli olmadığı ve sanayileşme hamlelerinin arzu edilen seviyenin altında kaldığı bilinmektedir. “Aydın, Denizli-İzmir arasında sıkışıp kalmıştır” klasik sözünü duymayan, bilmeyen yoktur.

“Üç Aydınlı bir araya gelse, ne içelim der. Oysa üç Denizlili bir araya gelse, ne fabrikası kuralım diye konuşur” sözü de darb-ı mesel olmuştur.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren ilimiz Aydın’ın ekonomik ve sosyal kalkınması incelendiğinde çevre illere göre farklı ekonomik sosyal ve demagojik yapıya sahip olduğu görülür.

Milli mücadelenin sonlarına kadar ilimizin ekonomisi gayrimüslimler ve yabancı şirketler tarafından kontrol edilmekteydi. Cumhuriyetin ilanı ile ülkeyi terk eden Rum, Ermeni ve Yahudilerden boşalan ticari hayattaki boşluğu çevre illerden gelerek Aydın’a yerleşen ticaret erbabı ve bezirgân tabir edilen çerçi esnafı doldurmuştur.

İlimizde Osmanlı Devleti zamanından beri toprak ve toprağa dayalı tarımsal üretim ve sanayiyi Bey tabir edilen ve yerel aritakrosiyi meydana getiren bir zümre kontrol etmekteydi. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu durum altmışlı yıllara kadar sürüp gitmiştir. Köylüler bu beylerin büyük çiftliklerinde ya tarım işçisi ya da ortakçı olarak çalışmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında tarımsal artı değeri ve toprak rantını elinde tutan beyzadeler, elde ettikleri gelirleri toplumsal kalkınma ve sanayileşme için kullanmak yerine, İzmir ve İstanbul gibi büyük şehirlerde lüks içinde yaşayarak bu illerde yatırım yapmayı uygun görmüşlerdir. Özellikle İzmir’deki sosyal hayata katılan bu eğitimli elit zümrenin bereketli Menderes ovalarının artı değerini, tarımsal rantını ve bilgi birikimini İzmir’de harcamaları Aydın’ın toplumsal geri kalmışlığının ve yoksulluğunun başlıca nedenidir.

1950’li yıllara gelindiğinde, çevre illerden gelen ve ticaretle uğraşan bezirgânlar ticari küçük burjuvazi sınıfına dönüşerek iktidara talip olmuşlardır. Toprak beyleri tarafından önceleri muhatap bile kabul edilmeyen bezirgânlar kısa zamanda döneminin tüccarları olarak 1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidarında siyasal güç odağı haline gelmişler, Aydın’ın ekonomik ve sosyal yaşantısında kendilerini kabul ettirmişlerdir.

1950’li yıllardan sonra Aydın’ın siyasi, ekonomik ve sosyal hayatı çevre illerden gelerek tüccar ve esnaf olarak zenginleşen bezirgânların damgasını taşır. Bundan sonrasında Aydın’da ‘Bey’ diye saygı gören ve büyük önem taşıyan büyük toprak sahiplerinin siyasi ve toplumsal etkinliği büyük ölçüde zayıflayacaktır.

Öte yandan1950’li yıllardan sonra hızlı şehirleşme hareketinin de etkisiyle köylülerin kent merkezlerinde ev satın alarak büyük kasabalara, ilçelere ve il merkezine yerleşmeleri tarımsal toprak yapısını değiştirmiş; köylüler sınıfsal köylülüklerini kentlere taşımak suretinde devam etmiştir.

1960’lı yıllardan sonra siyasi, ekonomik ve sosyal hayatta bezirgân tüccarlarla bürokrat işbirliğinin egemenliği sürmüş,1980’li yıllardan sonra ise onların ikinci nesilleri ile bürokratlar toplumsal yapıyı şekillendirmişlerdir.

Tüccar ve küçük sanayici olan eski bezirgânların çocukları ve torunları, babaları ve dedelerinden yoksulluk hikâyeleri ve “elde ettiklerine hangi zor şartlar altında sahip olduklarını” dinleyerek büyüdüklerinden, tekrar o eski ve kötü günlere dönme fobisi yüzünden ikinci kuşak Aydınlılarda müteşebbis ruhu zayıf kalmıştır.

İkinci ve üçüncü nesil Aydınlıların ortak özelliği rahat yaşama, günü kurtarma felsefesini benimsemiş olmaları “risk almamaları” ve riskli işlere girişmemeleridir.

Akim kalan ve sonu felaketle sonuçlanan girişimler de maceracı ruhlu insanların sebep oldukları kötü örnekler olarak ha bire öne sürülmektedir.

Aydın’da yapılan her ekonomik hamle ve teşebbüsün önünde en büyük engel, riskten kaçınma duygusudur. Bu durum ekonomik girişimleri akamete uğratmaktadır.

2000’li yıllara gelindiğinde Aydın’ın çevre illerle sanayi ve ticaret kapasitesi mukayese edildiğinde çok büyük yapısal farklılıkların bulunduğu, ekonomik ve toplumsal gelişmişlik açısından büyük yoksullaşma ve geri kalmışlık açıkça görülür.

Bugün ilimizin kalkınma hamlelerinin önündeki en büyük engel parçalanmış topraklar, parçalanmış aileler, yetersiz sermaye birikimi, aşırı dengesiz iç ve dış göçler ve bütün bunların yarattığı zayıf hemşerilik duygusu ve giderek yok olan girişimcilik ruhudur.

Bugün ilimizin kalkınma hamlelerinin önündeki en büyük engel müteşebbis insan varlığının azlığı yanında yatırıma dönüşen sermaye yetersizliğidir. Varlıklı kişilerin elindeki likidite Bankalarda, borsada, tahvilde rant geliri elde etmek için değerlendirilmekte, sanayi ve hizmet sektöründe yatırımlara dönüşmemektedir. Ranttan sağlanan gelir ise servete (gayrimenkule) yönelmekte yatırım için gereken sermaye birikimi olmamaktadır. Bu kısır döngü ilimizin kalkınma gayretlerini akamete uğratmaktadır.

Yukarıda açıkladığımız geleneksel yanlışlıklar nedeniyle, ekonomik kalkınma hamlesi için bir araya gelen müteşebbis iş adamlarının gayretleri inandırıcı bulunmamakta; bu tür amaçların gerçekleşmesi, gerekli inanç ve heyecandan yoksun kaldığı için başarılı olmamaktadır.

Bu psikososyolojik ortamın giderilmesi ve ekonomik kalkınma ve ekonomik gelişmenin önündeki engellerin ortadan kaldırılması iş adamı, bürokrat ve siyasilerin; ticaret odası, sanayi odası, borsa gibi özel sektörü temsil eden kuruluşların inandırıcı gayret ve hamlesi ile gerçekleşecektir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum