Ahmet KELEŞOĞLU

Ahmet KELEŞOĞLU

Aynı gemideyiz

Vah ülkem vah!

Ben ne diyeyim senin kaderine bilemedim ki!

Kış kapıya dayanmış. Aklıma önce sokaktaki aç hayvanlar geldi, çaresizce kapının önündekileri mutlu edebildim bu sayılı günlerde…

Kara kışın bağrında yine açlık yokluk diz boyu görünüyor. Evlerin içi şimdiden tam takır. Pazarlar almış başını gitmiş, zincir mağazalara girmek bile yürek ister bugünlerde. Okullar açılmış çocuklar defter kalem ister. Artık ekmek arasına peynir yok. Kuru ekmek yiyecek çocuklar okulda. Ağlasam mı, gülsem mi bilemedim. Bugünlere nasıl geldik.

En iyisi evde oturmak. "Evde televizyon izle, takma kafana böyle şeyleri çıkma dışarı" dedim kendi kendime. Nasıl olsa televizyon izlemek ücrete tabi değil.

Evet değil.

Değil de, bu aptal kutusu da zehir zemberek haberlerle dolu. Aynı yerden aynı zamanda düğmeye basılmış gibi. Sipariş havadisleri izler gibiyiz. Bıktık artık. Yalan yanlış abartıdan yılgınlık geldi. Her şey iyi güzelde kimse bu derece fakirliği beklemiyordu. Torununa harçlık veremeyen dedenin yüzünü görmeliydiniz okulun önünde. Ekmeği kırıp çocuğun çantasına gizlice sokuşturan annenin yüzünü görmeliydiniz. Kafamı çevirdim görmesinler diye. Duvarın dibine çöktüm gözümden iki damla yaş geldi. Dikkatliyimdir, küçük ayrıntıları uç noktaları görürüm. Özellikle aramam ama nedense yaşamın marjinal durumları beni arar bulur dikkatimi çeker.

Acılarla yoğrulmuş ülkem, dile gelsen ayağa kalksan kim bilir bize ne diyeceklerin vardır. Orta yerden ayrılıverip alsan bizi içine katsan toprağına biz zavallılara, sorsan hesabını kitabını neler dökülür içimizden.

Ne acı ne zalim günler gördün. Ne zulüm ne ihanetler yaşadın da böyle yokluk günleri görmedin değil mi? Böyle öz bağrından acıyı kıvrana kıvrana yaşayacağını beklemiyordun değil mi?

Her şey yavaş yavaş başladı aslında. Mağduriyetler yavaş yavaş her yerde görüldü.

Milli Eğitimde de sistem yavaş yavaş değişti. Fen Liseleri ve Anadolu Liselerinin başarıları düştükçe düştü. Milli Eğitim müfredatları değişti. Öyle bir genç nesil yetişti ki, üniversiteye giden çocuklar şimdi çarpım tablosunu bilmiyor, hatta Kıbrıs'ın yerini bilmeyen öğrenciler bile var.

Devletin bütçesi sonuna kadar kullanıldıysa da olmadı. Başarı bir türlü gelmedi. Liyakat uygulanmıyor.

Eskiden yüksek lisansı doktorayı kazanmak çok zordu. Hele ki yardımcı doçentlik sınavları ve doçentliğe yükselmek yıllar alırdı. Profesör olmak ise neredeyse imkansızdı. Hatta eskiden Profesör Doçent sayısı bu günkü kadar çok değildi. Ben yardımcı doçentlikten emekli olan arkadaşlar biliyorum. Çünkü eskiden tezinizi ve kitabınızı tamamlardınız kurullardan hakkıyla geçerdiniz. Belli seviyede yabancı dil bilmek zorundaydınız. İntihal büyük suçtu. Bugünkü gibi kopyala yapıştır yoktu. Şimdi televizyonlarda adı sanı belli olmayan onlarca akademisyene rastlıyoruz. Nasıl olur anlaşılır gibi değil. Yine eskiden Dünya üniversite sıralamalarında ülkemizin üniversiteleri dereceye girerdi. Şimdi bu okulların esamesi okunmuyor. Boğaziçi üniversitesi dünyada akreditasyonda birinci sıradaydı, şimdi listelerde yok.

Neyse bu konuyu fazla uzattım.

Sonra ne oldu hatırlayın, birtakım kişiler Atatürk'ün heykellerini yıkmaya başladılar. Sokakta heykeller tahrip edildi. Bunu söylemek zorundayım. Burada hepimizin sorumluluğu var. Siyasilerde boş durmadı bu dönemde. Lozan'ı tartışmaya açtılar. İnanılır gibi değil. Bundan nasıl bir kazanç elde edilebilir anlayamadım. Gündem gündem üstüne sanki birileri düğmeye basıyor bizde o gündemin peşinden gidiyoruz. Paket program izler gibi. Bir seçim, iki seçim, üç seçim… Aldı başını gitti. Devamlı seçimler kazanıldı. Sandıklardan çıkan mühürsüz oylar da kabul edildi. Her şey değişti, gözler boyandı, köylüye kentliye makarna, kömür dağıtıldı. Bunu yerelde de tüm siyasiler yaptı. Fakirlik kadermiş gibi. Devletten yardım alanların sayısı 10 milyonu geçti. Seçimler bitti saflar değişti. Milletvekilleri parti değiştirdi. En sonunda Mustafa Kemal'in askeriyim diyen arkadaşımız da yer değiştirdi. İnsanımızda maalesef makama, rüşvete yolsuzluğa kurban edildi. Nerede kaldı Sosyal Devlet. Ülkede haksızlık aldı başını gitti. Adalet arayışı gün geçtikçe artmaya başladı. İcra dosyaları adliyelerde yığıldı. Temyiz dosyalarını rahatlatmak için büyük illerde İstinaf mahkemeleri kuruldu. Şimdi İstinafa giden dosyalar geri gelmiyor. O mahkemelerde yetersiz kaldı. Adalet geciktikçe gecikiyor. Yeni cezaevleri açılmaya devam ediyor. Yükseköğretim ve Üniversitelerin durumu içler acısı. Kayıt yaptıran öğrenciler yurt ve barınma sorunuyla karşı karşıya. Sınavları kazanıp imkansızlıklar yüzünden memleketine geri dönenler var. Yerleşen öğrencilerde dersleri bırakmış açlıkla mücadele ediyor. Bunlar yetmezmiş gibi, ülkemiz mültecilerle doldu taştı. Doktorlar Mühendisler yurtdışına gidiyor.

Seçimler yaklaşırken adrese dayalı nüfus kayıtlarında hatalar olurken aileden olmayan kişilerin kayıtları çıkıyor. Bu nasıl bir iştir anlaşılır gibi değil. Duyduğuma göre Hatay'da seçim olsa belediyeyi Suriyeliler alır diyorlar.

Son yıllarda öğretmenlerin kutuplaşması, doktorların kadınların öldürülmesi, polislerin intiharı insanın içini yakıyor. Genç genç çocuklar toprağa düşüyor. Bir taraftan şehitler bir taraftan mağdur olmuş aileler. En çokta çocuklar yüreğimizi yakıyor.

Hatırlar mısınız referandumda hayırcıları ne çok suçlamışlardı. Evetçiler için de vatansever demişlerdi.

Bu vatanı, kimin ne kadar sevdiğini gösteren ölçüm cihazı mı var? Bunu nasıl belirleyebilirsiniz. Sonuçta hepimiz aynı gemideyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum