
Mehmet EROĞLU
Dik duranlara selam olsun!
Değerli okurlar Osmanlı, Selçuklu ve Türk devlet yapısında birçok kahramanlıklar varsada maalesef bunun yanında devlete ve millete ihanet eden hainlerde bulunmuştur.
Bu hafta bazı kahraman ve yurtsever yöneticilerimizin o zamanlarda önemli olaylarda makamını devlete nasıl onurlu bir şekilde sahip çıktıkları yıllarca unutmayacaktır.
Bunlardan gerçek dindar ve vatan sevdalı bazı müftülerimiz ön plana çıkmışlar. Milli mücadelenin ateşini yakmışlar. Bu müftü ve imamların elleri ve ayakları öpülür.
Milli mücadelemizde Denizli Müftüsü
“Hiçbir müdafaa vasıtası olmayan bir Müslüman dahi yerden üç taş alarak düşmana atmaya mecburdur." Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi ışıklar içinde yat.”
Maraş’ta sütçü imam gibi değerli din adamlarımız mücadelenin önderliğini yapmışlar. Yattıkları yer nur olsun
Ahmet Hulusi Efendi Denizli'de Heyet-i Milli'yenin başında idi. Sivas kongresine üç delege yolladı.
"Yusuf, Ali Necip ve Mehmet Şükrü Beyler Sivas'a hareketten önce Müftü Efendi'yi evinde ziyaret etmişler ve kendilerinden direktifler almışlardır.
Müftü efendi onlara, 'Evlatlarım! Göreceğiniz iş mühim ve tehlikeli; geçeceğiniz yollar bu işe aleyhtar kimselerle doludur. Binaenaleyh çok dikkatli olmanız icap ediyor. Sizi Helvacı zade Mehmet Efendi, Konya tarikiyle koyun tüccarı olarak götürecektir. Dikkatli olun. Orada görüşülecek mevzular hakkında da tedbirli hareket edin' dedikten sonra hayırlı yolculuklar temennisinde bulunmuştur."
Sivas Kongresi'nde, Atatürk Denizli temsilcilerine şöyle der: "İstanbul'da şurada burada mitingler yapıldı. Yunan işgali protesto edildi. Fakat sizin Aydın Kuva-i Milliye cephesinde patlattığınız silahların sesleri Varsay (Versailles) Sarayını çınlattı. Şu hareketinizle vatan ve ulusa iyi hizmetler yaptınız" diyerek Denizli Heyet-i Milliyesinin hizmetlerinden dolayı takdir etmiştir."
İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilen bir yüzbaşımızın onurlu dik duruşu:
Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki bir yazıya bakarak yumuşak bir sesle :
-Oğlum” dedi. Dün akşam Beyoğlu’nda İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Milleri, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?
-Evet, efendim, doğru.
Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi:
-Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?
-Hayır efendim gördüm. Nazırın canı sıkıldı
-Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti.
-Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?
Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı:
-Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım.
Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı.
-Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum. Nazır bıkkınlıkla:
-Söyle bakalım, dedi.
-Balkan Savaşı’nda teğmendim. Çanakkale’de üsteğmen. Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem.
Harbiye Nazırı bozuldu, “anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum.”
Yüzbaşı sükûnetle “anladım efendim”, dedi. Apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı, “artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!”
Başıyla selam vererek kapıya yürüdü.
Oturan subayların, İstanbul’u tutan birkaç subayın dışında diğer subaylar ayakta alkışladılar
Bir başka olayda Mersin ilimizde yaşanmıştır buyurun okuyalım.
Mersin'e dair tarihi bir hikaye anlatayım...1900 lü yılların başı...Yer Mersin..1860 lı yıllarda başlayan Amerikan iç savaşı sonrası Çukurova’da pamuk üretimi başlar ve Mersin Çukurova'nın ihracat ve ticaret merkezi haline gelir.Şehirde 12 konsolosluk ile çok sayıda yabancı acente ve temsilcilikler vardır. Birçok yabancı işadamı yaşamakta ve ticaret yapmaktadır. Yoksul ailelerin çocukları ise hamallık yaparak, yoğurt pazarından (bugün hala Yoğurt Pazarı olarak mevcuttur)veya limandan alışveriş yapanların yüklerini taşıyarak ailelerine katkıda bulunmaktadır.12 yaşındaki Memet de bunlardan biridir.
Mersin'de yaşayan İngiliz LortTrompsan ,bir gün yurt dışından gelen eşyalarını taşıtmak için Memet’i çağırır.Memet ,eşyalar çok ağır olduğu için ilk anda kaldıramaz ,fakat çevresindekilerin yardımıyla yük Memet’in sırtına yüklenir.Lord’un malikânesinin taş avlusuna taşır yükü. Ve parasını ister. Fakatlord ödemez parayı.Memet ısrar edince elindeki Topuzlu bastonla Memet'in kafasına vurur ve Memet oracıkta ölür.
O sırada Mersin'in başında yönetici olarak mutasarrıf Nazım Paşa bulunmaktadır.(Mutasarrıf ,Vali ile aynı yetkilere sahip idarecidir)Nazım Paşa olayı duyunca derhal lordu makamına çağırır.Lord suçunu inkar etmez. Osmanlı kanunlarına göre cezası ölümdür, fakat lord İngiliz olmasına güvenir ve kapitülasyonlar uyarınca kendisine yargılama yapılamayacağını söylemektedir. Fakat Nazım Paşa lordu derhal tutuklatıp, mahkemeye gönderir. Olay İngiliz konsolosluğu aracılığıyla, Mersin açıklarında bekleyen İngiliz savaş gemisine ve İstanbul'a akseder.
İngiliz savaş gemisinin komutanı, lord serbest bırakılmazsa ,Mersin'i bombalayacağını söyler.Nazım Paşa bunun üzerine şehirdeki yabancıların ,Mersin dışına çıkışını yasaklar.Lordu hızla mahkemeye çıkarıp ,idam kararı verir.ve bugünkü Yoğurt Pazarı meydanında darağacı kurdurup asar.Ayrıca savaş gemisinin şehri bombalaması halinde tüm İngilizleri asacağını söyler.!
Ve böylece şehir bombalanmaktan kurtulur...Konu padişah 2.Abdülhamit'e aksettiğinde artık çok geçtir, lord asılmıştır.. Zaten Nazım Paşa birkaç yıl öncesinde de Avusturya baş konsolosunu kovmuştur.Yani vukuatlıdır...Abdülhamit'e İngilizler tarafından ,Nazım Paşa'nın cezalandırılması yönünde büyük baskı vardır. Abdülhamit bunun üzerine, Nazım Paşa'yı bir liman ve ticaret kenti olarak dış dünyaya açık olan Mersin tasarılığından alır ve Kayseri mutasarrıflığına atar.
İşte 12 yaşındaki bir çocuk için, gözünü kırpmadan İngiliz lordunu asan, şehrin bombalanması tehditlerine
Dik durarak gerekli cevabı veren o Nazım Paşa; Nazım Hikmet'in dedesidir.
Dik duran yurtseverlere selam olsun.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.