
Orhan ERDEM
Ekonomik kalkınma iç ve dünya siyaseti
Günümüzde ulusların en önemli meselesi ekonomidir. İhmale gelmez. Ekonomi ve siyaset birbirini etkiler. Gelişmiş ekonomilerde, kalkınmış Batı ülkelerinde ekonomi, siyasete yön verir. Siyasi kurumlar, ekonomik gücün kontrolündedir. Ekonomisi zayıf, gelişmekte olan ülkelerde ise siyaset, ekonomiye büyük ölçüde hâkimdir. Çünkü devlet; gücü elinde tutan, ekonomiye yön verendir. Siyasilerin ve siyasetin ekonominin gidişatından sorumlu olması bu yüzdendir. Ekonomik kararlar, bağımsız ekonomik kurullarca değil, hükümetlerce alınır ve uygulanır. O yüzden gelişmekte olan ülkelerde en büyük işveren devlettir. Devlet, vatandaşın patronudur.
Gelişmiş ülkelerde patron, sermaye tröstleri ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlar, bireyin eğitim, bilgi, beceri ve vizyonuna taliptir. Gelişmekte olan ülkelerde devletin ücret politikası, oldurmaz da öldürmez de. Çalışanlar devamlı ister. Bu yüzden politikacılar, devamlı veren el olmak durumundadır. Devamlı vaat ederler. Halk onlara inanır. Ancak verilenlerden halk, bir müddet sonra memnun olmaz. Çünkü enflasyon vardır. Halk, hüsranını yaşar. Bu kısır döngü devam eder gider.
İktidarı ele geçiren siyasiler, yüksek bürokratlar, bir kısım devlet müteahhitleri ve işbirlikçi yabancı sermaye taşeronları rahat yaşarlar. Halk, güzel günler gelecek diye hep bekler. Umut, fakirin ekmeği olur. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin sermaye açığını uzun vadeli faizli borç vererek gelirlerine gelir katarlar. Bu bilgi, teknoloji, sermaye ve askerî güce sahip ülkeler; gelişmekte olan ülkeleri devamlı baskı altında tutar. Ekonomik krizlerle tehdit eder, kafa tutanlara askerî ve malî cezalar keser.
ABD’nin dünya üzerinde 800, ülkemizde ise birçok askerî üssünün olduğunu bilmeyen siyasetçi yoktur. Onun için iç siyaset, bu gücün gölgesinde şekillenir. Bazen kural dışı şeyler olabilir. Genelde bir kısım siyasiler, halktan gerçekleri gizler. Gelişmiş ülkelerin büyük sermaye sahipleri; söz dinleyen, itaat eden, güven veren, sadık emir kulları arar. Bunların kim oldukları önemli değildir. Asıl olan, iş birliğine razı olmalarıdır.
Siyasiler, iktidar için bu yabancı güç odaklarına göz kırparlar. Al gülüm, ver gülüm oyunudur bu. Bu düzeni, bizim gibi geçmişi köklü değerlere sahip ülkeler kırabilir, şeytan üçgeni düzenini bozabilir. Bu nasıl olur?
Önce milletin buna karar vermesi; ülkenin ekonomik, kültürel, tarihsel zenginliklerini sahiplenmesi gerekir. Kalkınma ve refahın fedakârlık meselesi olduğunu, birkaç neslin bedel ödemesi gerektiğinin bilincinde olmakla mümkün olacağını kabullenmek gerekir. Bu bilincin oluşmasını, dünya ülkelerinde üzerlerinde Batılı düşünce ve kültür emperyalizmini kabullenmiş sivil toplum kuruluşları ve medya sulandırır.
Gelişmekte olan ülkelerde birlik sağlanamaz. Entelektüel geçinen aydınlar bölünmüştür. Halk bölünmüştür. Devamlı kavga ve kaos ortamı vardır. Birinin yaptığını diğeri bozmaya çalışır. Memnuniyetsizlik, sivil itaatsizlik ve anarşi pompalanır. Özgüven yok edilir. Halk, bu kavgada şaşkın ve çaresiz bir tarafa destek verir. Kimse itiraz edemez. Son 30 yılda Asya, Afrika ve Orta Doğu’yu bitiren oyun budur. Bu oyun; Asya, Afrika ve Orta Doğu’da işbirlikçileri sayesinde halkın gözünün içine baka baka oynanır.
Türkiye, bu oyunu bozacak nadir ülkelerden biridir. Zengin tarihî geçmişi ve birikimi, halkın tamamının Müslüman olması, sağlam ahlâkî ve kültürel yapısı, her şeye rağmen yok edemedikleri bağımsız yaşama iradesi, yetişmiş genç ve dinamik insan varlığı, her zaman yolunu aydınlatan liderlere sahip olması, zaferlerle ve acılarla dolu geçmişi, geleceğinin parlak olduğunun delilleridir.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.