Öğretmenlik bir meslek değil, bir yürek sanatıdır

Bugün bana “Yazılı sınav ne zaman?”, “Öğretmenim, sözlüye kalkabilir miyim?” demeyin…
Bugün dersin başında fıkralar, anekdotlar anlatmadım; ülkemizin önemli meseleleri olan terörü, şehitlerimizi, orman yangınlarını, doğayı ve çevreyi konuşmadım.
Bugün 30 Ağustoslarda olduğu gibi coşkuyla şiirler okumadım.

Ey sevgili öğrencilerim… Bugün neden ders yapmıyorum biliyor musunuz?
Çünkü bugün müzik de yok, beden eğitimi de…
Bugün başka bir gün.
Bugün benim günüm.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü.

Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün biz öğretmenlere armağan ettiği, anlamı derin, yeri özel bir gün…
Bugün bizim bayramımız, düğün günümüz.
Başarılarımızı ve eksiklerimizi değerlendirdiğimiz, dertleştiğimiz, eğitim sorunlarını konuşup çözümler ürettiğimiz bir gün.
Mutluluk, gurur ve sevincin bir arada yaşandığı bir gün.

Bu satırları yazarken hafızamın bir köşesinde, inci taneleri gibi sıralanan o güzelim cümlelerle öğrencilerine seslenen bir öğretmeni görüyorum…
Ve bir an, yıllar önce Nazilli Lisesi’nde 5 Fen G sınıfında okurken matematik dersimize giren rahmetli Sabri Özer hocamız beliriyor gözümün önünde.

Her dersin başında fıkralar anlatır, bazen şiir bile okurdu.
O zaman şaşırırdık:
“Bu ders matematik, edebiyat değil ki…”
Şimdi çok iyi anlıyorum.
Öğretmenlik, zihni de kalbi de işleyen, dokuyan bir sanatmış.

Öğretmen deyince aklıma gelen bir diğer kıymetli isim ise rahmetli Orhan Özer hocamdır.
Nazilli Lisesi’nde hem edebiyat hem İngilizce öğretmenimdi.
Sonra kader bizi aynı okulda, Kuyucak Lisesi’nde meslektaş yaptı.
Almanca, İngilizce, Arapça, Farsça bilen; okuyan, araştıran, naif, zarif, derin bir ilim irfan insanıydı.
Evinin iki katı kitaplarla dolu kütüphanesinin büyüklüğü, bilgiye olan saygısını yansıtırdı.
Vefatından sonra yaklaşık 7 bin kitabının Adnan Menderes Üniversitesi’ne bağışlandığını duymuştum.
Allah rahmet eylesin…

Bir başka unutulmaz anımda ise Üsküdar Kız Lisesi Voleybol Takımı ile Aydın’da yaşadığımız o gece var…
34 resmi plakalı otobüs yanaşmış, içi genç sporcularla dolu…
Başlarında okul müdürü Mehmet Keskin, müdür başyardımcısı rahmetli Ayşe Keskin hocahanım…
Gerçek bir şefkat, gerçek bir adanmışlık…

Muğla’daki turnuvaya giderlerken öğrencilerinden biri hastalanmıştı.
Hepimiz seferber olduk; sabaha kadar Aydın Devlet Hastanesi’nde başında bekledik.
Çünkü öğretmen, gerektiğinde anne olur, baba olur, sırdaş olur, arkadaş olur.

Bu okul yalnızca Türkiye şampiyonu değil; iki üç kez dünya voleybol şampiyonu olmuş bir okuldu.
Ay-yıldızlı bayrağımızı göndere çektiren, İstiklal Marşı’nı dünyaya dinleten genç kızlarımız…
İşte öğretmenin dokunuşu, işte emeğin zaferi!

Ayşe hocahanım gibi mesleğini aşkla yapan öğretmenlerimiz gönüllere tohum eker; hayatlara yön verir.
Ne yazık ki o güzel insan artık aramızda değil.
Allah tüm vefat eden öğretmenlerimize rahmet eylesin.
Ruhları şad olsun.

Öğretmenlik öyle bir meslektir ki kitaplara sığmaz.
Kimi hikâyeler vardır, yalnızca kalpte yaşar.

Bir şair şöyle der:

“Biz hikâyenizi karanlıklara yazdık; isteyen mum ışığıyla da okur…
Lakin okumasını bilmeyene güneş bile fayda etmez.”

Bursa Eğitim Enstitüsü’nden kıymetli hocam Mustafa Şen ise şöyle derdi:

“Ne acılar gömdüm ben yüreğime…
En büyük mezarlık benim gönlümdür.”

Zor bir eğitim sistemi, sık değişen yönetmelikler, yorulmuş bir düzen…
Her şeyin çözümünü öğretmenin sırtına yüklemek doğru mu?
Elbette değil.

Ama öğretmen; dürüstlüğü, ahlakı, vatan sevgisini, insan olmanın şerefini öğretmeye devam eder.
Hocalarımız bize sık sık şunu hatırlatırdı:

“Mezara sadece haysiyet ve şeref gider.”

Ve Mevlana’yı eklerlerdi:

“Her rüzgârda ot gibi eğilirsen, dağ bile olsan bir ota değmezsin.”

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü…
Hem sevinç hem hüzün, hem gurur dolu hatıraları bir demet çiçek gibi sunmak istedim meslektaşlarıma.

Son sözümü, Osmaniye’den Torosların çağlayan sesi gibi gür akan şair-öğretmen Celal Gök’ün dizeleriyle tamamlıyorum:

“Hayallerim bir varmış bir yokmuş,
Uçuverecek kuşların kanadında.
Yangınlardayım gözlerinin içinde…
Tükenirken gün gün ömür, bitişi görüyorum.
Takvim yapraklarında kaldı günün anlamı;
Hatıralarım bağlıyor beni güne…”

Gökteki yıldızlar kadar değerli öğretmenlerimiz…
Yıldızların altında ışık saçan 19 milyon evladımızın mimarı olan eğitim emekçileri…
Bu anlamlı gününüzü tüm kalbimle kutluyorum.

Ve bugün, özellikle bir isim grubuna daha yer açmak, benim için sadece bir görev değil; boynumun borcudur:
Şehit öğretmenlerimiz…

Bu ülkenin aydınlığını omuzlayan, geleceğimiz için hiç düşünmeden can veren o kutlu insanlar…

İlk şehit öğretmenlerimizden Dursun Önkuzu,
Görev yaptığı topraklarda sevginin, fedakârlığın adı olan Şehit Aybüke Öğretmen,
Bilgiyi umutla harmanlayıp öğrencilerine sunan Şehit Necati Yılmaz,
Nazilli’den okul arkadaşım, vatan sevgisini yüreğinde taşıyan Şehit Metin Özcan,
Karpuzlu’nun yiğit evladı Şenol Akar,
Bursa Eğitim Enstitüsü yıllarından, hepimizin gönlünde “Koca Bekir” olarak yer eden Bekir Yücel

Her biri, bu ülkenin yoluna ışık düşüren birer meşaleydi. Hepsini rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Sevgiyle, saygıyla… Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum