Putin’in başı dertte mi?

15 gün önce yapılan Milletvekili seçimleri, Cumhur İttifakının çoğunluğu sağlamasıyla sonuçlandı.

Bugün de ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimi var ve oy verme işlemi gün boyu sürecek.

Mutlaka siyasi sonuçları olacaktır…

ABD ve NATO, 70 yıllık kazanımların gerisine düşmek istemiyor ve dahasını istiyor…

Türkiye ile birlikte Suriye'nin birliği, egemenliği, laik ve üniter devlet yapısının geleceği de belirlenecek.

ABD ve İsrail’in, yüzyılın projesi olarak gündeme aldıkları Büyük Orta Doğu Projesinin, etnik ve mezhepsel bölücü amaçlarının tahakkuk edip etmeyeceği konusu ile de ilgilidir.

ABD-Batı desteğine ve hatta doğrudan korumasına sahip, bu yıkım projenin yeni yüklenicisi Türkiye’de kim olacak?

Putin’in inisiyatifinde sağlanan dörtlü mutabakat (Türkiye, Rusya, Suriye, İran) ve bu sürece Suudi Arabistan, Mısır veya Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) dahil olma ihtimalinin, Suriye’nin bölünmesi projesinin önünde ciddi bir engel teşkil edeceği aşikardır.

Suriye Arap Birliği Teşkilatına geri dönmüştür.

Artık yalnız değildir.

Çin, 2 milyar dolarlık teknolojik yatırım yapmaktadır.

Buralara zarar gelmesini de istemeyecektir…

Kürtler için Tayvan denklemi ABD için kabul görürse eğer Güney Kore’de ABD’yi terk edebilir.

Suudi Arabistan’ın “ABD dahil yabancı orduların ve silahlı örgütlerin Suriye’den çekilmesi ve Suriye devleti ve ordusunun tüm Suriye üzerinde egemen olmasını istiyoruz” yönündeki açıklamaları ile Suriye’nin Arap Birliği’ne tekrar dönmesi dikkate alındığında bu süreci tersine çevirebilecek Türkiye’deki kuvvetler kim olabilir?

Ukrayna’da Rusya dostu bir hükümet iktidardayken, “daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok huzur ve daha çok refah” operasyonuyla Zelenskiy ve ekibini iktidara taşıyan ve Zelenskiy üzerinden Ukrayna’yı iç savaş, bölünme, uluslararası terör örgütlerin cirit attığı sahaya dönüştürme ve ekonomik olarak çökme noktasına getiren süreci Türkiye’de uygulamaya koyabilir mi?

Öyle ya…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, bu işin taşıyanı olmayacağı bilindiği için bütün yığınak Cumhuriyeti biz kurduk diyen parti üzerinden yapıldığını görüyoruz.

2011’de AKP ve Erdoğan iktidarının BOP’ta üstlendiği yükümlülükler, Suriye’ye dayatılan uluslararası savaşta İhvan’ın yanında taraf olması, savaşa siyasi, askeri ve ekonomik olarak aktif katılması, Suriye’nin mevcut tablosunun oluşmasında dahli ve sorumluluğu olduğu gerçeğini en çok yazanlardan biriyim.

O dönemde iki siyasi parti genel başkanına, Esad ile görüşmelerini bile defalarca yazmış biriyim.

Yapabilmişler mi?

Suriye’de Esad ile komşu olacağımıza, PYD/YPG ile komşu olmak bizi bozmaz diyenler aynı liderler…

Çünkü onlar da biliyorlardı ki Erdoğan sonrası projenin komiserleri kendileri olacaklardı.

Açılım sürecindeki Erdoğan, HDP ve FETÖ ile iltisaklı kalıp iş birliğini devam ettirseydi, Suriye’de etnik ve mezhep temelde bölünmeyi başarabilseydi, bugün ona karşı muhalefette yer alan “yetmez ama evet” kitlesi Erdoğan’ı desteklemeye devam edecekti.

Kati Piri, Ursula van der Leyen, HDP, TİP ve Çandaroğulları…

Gördüğünüz gibi her şerden bir hayır çıkmak üzere;

ABD, birçok meselede sorun yaşadığı, güvenmediği, üzerinde mutlak kontrol sağlayamadığı, Putin ile yol alan, Çin ve İran ile yakınlaşan, Suriye’de Moskova ve Tahran ile farklı çözüm arayışlarına giren Erdoğan’dan kurtulmak istemişti. Bu sebeple işi garantiye almak için 6’lı masayı 17 masalık ciddi bir muhalefet seferberliğine dönüştürdüler ve hatta kasetler…

Ama olmadı…

Türkiye dinamikleri buna izin vermedi…

Millet İttifakı sözcüleri ve Kandil’deki savaş baronları, seçimi kazandıklarını sanarak pervasızca yaptıkları açıklamalar ürkütücüydü.

Dağdakiler, silah bırakmadan talimat yağdırdılar…

Bu sürece katkı yapabilecekken (bu konuyu ayrıca yazacağım), kanırtmayı tercih ettiler.

Seçmen ürktü, Türk Milleti kime, ne emanet edileceğini/edilemeyeceğini gördü ve TBMM’de çoğunluğu Cumhur İttifakına teslim etti.

Seçimlerden biraz geriye gittiğimizde;

Millet İttifakının adayı Kemal Kılıçdaroğlu, HDP eş başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan ile yaptığı danışıklı görüşmede:

"HDP’ye üzerinde anlaşmaya varılan anayasa taslağını sunduk ve yargının, hukukun üstünlüğünü ve hakların tarafsızlığını teyit ettik. Yerel özerklik ve belediyeleri üzerindeki kayyum dayatmasının geçersizliği konusunu ele aldık" dedi.

“Kılıçdaroğlu’nun, Kürt sorunu da dahil olmak üzere tüm sorunların çözümünün adresinin meclis olduğunu ifade etmesi, Türkiye’ye ve Suriye’ye dayatılan Avrupa Birliği yerel yönetimler talebinin mecliste temsil edilen çoğunluk tarafından kabul edilmesi, HDP’nin ve Suriye’deki temsilcisinin devlet kurma arzusunun ilk adımı olan özerk yerel yönetimlere meşruiyet kazandırmayı amaçlamaktadır. Bölücülük yapsa da terör örgütleriyle iltisaklı olsa da bu özerk yönetimleri kapatmak ve kayyum atamak da Avrupa ve uluslararası keyfiyete bırakılmaktadır.”

ABD’nin, İŞİD ile mücadele maskesi altında Fırat’ın Doğusunda askeri güç kullanarak kısmen başardığı ancak henüz nihayetlendiremediği projenin, Türkiye’de seçimle iş başına gelmiş “milli iradeyi” temsil eden meclis eliyle yürürlüğe koyması hedeflenmektedir. Mesele; Türkiye ile sınırlı kalmayacak, Türkiye’de yürürlüğe konulacak bu etnik temelde bölünme Suriye’yi de içine alacaktır. Bunun böyle olacağını açıkça beyan eden HDP Eş Başkanı Pervin Buldan, Diyarbakır’da, “Projemiz Suriye’de başarıya ulaştı şimdi sıra Türkiye’de” demiştir.

Hedef Türkiye ve Suriye’den koparılmış, ABD, İsrail ve AB himayesinde, coğrafyamızın yüzlerce yıldır bir arada yaşayan Türk, Fars, Arap, Süryani, Ermeni, Kürt, Ezidi ve Keldani halkları arasında daimî krizler ve savaşları amaç edinen bir “Kürdistan” kurmaktır.”

Bu projenin, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşının sembolü olmuş Atatürk’ün partisi eliyle yapılacak olması talihsizliktir.

Altılı Masa ile HDP arasında bir anlaşma olmadığı söylenemez. Amaç, Suriye’nin kuzeydoğusunda olanlara tamamen benzer şekilde, Türkiye'nin güneydoğusunda özerklik, özyönetim kurmaktır. Suriye ve Türkiye içindeki tüm bu örgütleri yöneten asker, sivil kuruluşlar, gazete, televizyon ve entelijans faaliyetleri İsrail, İngiltere ve ABD’nin kontrolündedir.

ABD’li komutanlar kurs gören PYD/YPG/PKK’lılara diploma vermeye gelmiyorlar mı?

İşi sulandırmaya gerek yok.

Türkiye'de seçimler sadece Erdoğan ve muhalifleri arasında bir güç mücadelesi değildir. Türkiye içindeki siyasi sistemin geleceğini belirleme ve Türkiye üzerinden bölge ülkelerinde hangi planların sürdürüleceğinin de mücadelesidir.

Özerk yönetimin iki projesi veya bölgesel düzeyde sözde "Kürt projesi" arasındaki en büyük engel, Suriye-Türkiye uzlaşmasıdır.

ABD bunun önlenmesi için her yolu deneyecektir.

İç karışıklıkta dahil…

Bill Clinton; “Hegemonyamız ve dünya liderliğimizin en önemli meselelerinden birisi 21. yüzyılda 20. yüzyılda tamamlayamadığımız eksik kalan projelerimizi tamamlamaktır. Bu hedefte Türkiye ve Türkiye’yi kimin kontrol ettiği belirleyici olacaktır.” demişti.

Biden, birkaç sene önce bize, Washington'un yıllarca bölge ülkelerine ve halklarına karşı kullandığı, “müttefik ve adamımız” olarak gördüğü Erdoğan'la yaşanan sıkıntı ve sorunlar sebebiyle kendisine karşı muhalefet ile çalışacaklarını beyan etmişti.

Kovboy filmlerinde olduğu gibi duvarlara wanted” yazıları kazındı.

ABD ve BOP için kendisini feda edecek, itaatkâr, cüretkâr, fedakârca ve söylenenden fazlasını yapacak ve bundan sonra bütün kaset stüdyoları benden sorulur diyecek bir "Türk Zelenskiy” siparişi verilmiş oldu…

Çok geçmeden davet ve davete icabet derken, dönüşte de beklendiği gibi “Ankara'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlara uyacağı ve NATO çıkarlarını Rusya’ya hissettireceğiz” açıklamasıyla Putin, Türk versiyonundan çok korkmuş (!) olmalı ki Kamçatka’daki Anadır nehrine balık tutmaya gitmiş…!

Ufuk açalım istedim.

Seçim ülkemize hayırlar getirsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum