Dr. Betül AKÇANAL

Dr. Betül AKÇANAL

Sağlıkta dönüşümün sonu hezimet oldu

“Mutsuz insan başkalarını mutlu edemez. Özellikle hizmet sektöründe çalışıyorsa.

Tıp eğitimi, hem uzun hem zor hem de maliyetli bir eğitim. Üstelik bu eğitimi alabilmek içinde belli bir zeka ve alt yapı şartı var. Her emeğin karşılığı olmalı. Maalesef biz hekimler devlet memurluğunda bu karşılığı hiç bulamadık. Önceleri döner sermaye diye bir şey de yoktu, kuru üç kuruş maaş, gerisini git sen muayeneden kazan sistemi. Sonuç: hastane, muayenehane deli gibi koşturan, koşturmaktan yaşamaya zaman bulamayan ama muayenede para aldı diye kazandığı haram görülen doktor.

Sağlıkta dönüşüm modelinde tam gün yasası çıkarıldı. Ya hastane, ya muayenehane dendi.  Döner sermaye hekimin baktığı hasta sayısına endekslendi. Her ne kadar doktorların aldığı bu döner sermaye emeklilik maaşlarına yansımıyor olsa da başlangıçta fena miktarlar değildi. Doktorlar muayehaneyi kapattı.  Hükümette memnun. “Hastaneleri adam ettik, sıra beklemeceksiniz, hekim seçme hakkı” falan derken iyi oy topladı. Oyların karşılığını, eczanede hastalara ödetilen katkı payı ile verdi ama bizim vatandaş çok hissetmedi, hasta ile eczacı karşı karşıya geldi. O parayı eczacı alıyor sandılar. Sonuçta nenem hastaneleri biraz oya boya ile genç kız yapmışlardı, görünüş hastanın hoşuna gitti, içeriğe kimse bakmadı. Döner iyi olunca doktorların büyük bir kısmı hastanede kalmayı seçti. Kendilerine kaşıkla verilenin kepçeyle geri alınacağını hesap edemediler. Güya bizim haklarımızı savunacak TBB de sessiz kaldı. Fakat bu seferde yapılan iş sadece sayısal olarak değerlendirildi. Hasta müşteri oldu. , Kalite unsuru atlandı, amaç iyi hasta bakmak değil, çok hasta bakmak oldu. Üstüne bir de hasta hakkı-şikayet et kışkırtması ile sağlık personelinin hedef gösterilerek sağlıktaki şiddet artması sonucu hekimler hastayı kurtarmaktan çok kendilerini sorumluluktan kurtarmayı düşünür oldular.

Hastaneler birer işletme oldular, sağlık dağıtmak yerine kar amacı güden kuruluşlara dönüştüler. Yapılan iş aslında devletin bir cebinden aldığı parayı öbür cebine koymasıydı. Sonra ne mi oldu? ilk başlarda o bol bol verilen döner sermayelere hastanede başka ortaklar da çıktı, hiç alakası olmayan oturup bütün gün göbeğini kaşıyan da doktorun kazandığı dönerden pay aldı. Hastanelerin yönetim kadrosu sözleşme sistemine geçirilip afaki maaşlarla transfer edildi. Kamu Hastaneler birliği kurularak deli maaşla ceo atandı.  Koskoca hastane yetmeyip bir de dışardan yer kiralanıp oralara paralar döküldü. Devlet bir baktı ki sağlık giderleri artıyor, bu sefer ödemeleri kıstı, fiyatları düşürdü. Döner sermaye dolayısı ile azaldı. Hekimin para kazanabilmesi için çok hasta bakması gerekti. Ben bir günde 230 hastaya bakan doktor biliyorum. Kazanç azalıp hasta çoğalınca, bir de kazandığınız para emekliliğe yansımayıp komik bir emekli maaşına mahkum olacağını anlayan nitelikli hekimler teker teker istifa etmeye başladı. ADÜ’den 36 öğretim üyesi idi ama son istifalar ile ne oldu bilmiyorum, bunun yanında devlet hastanelerinden de önemli sayıda doktor istifa ederek ta özel hastaneye ya da muayenehaneye geçtiler. Hastalar da önemli olanın sıra beklemek değil “kaliteli muayene, kaliteli tedavi” olduğunu anladı. Düşünün Aydın’da bir branş hastanesinde Kadın Hastalıkları doğum uzmanı kalmadı. Sezeryanları, ameliyatları üniversiteden gelen asistanlar yapıyor. 2-3 poliklinik çalışıyor. Hekim kalmadığına göre “hekim seçme hakkı” nın da bir önemi kalmadı artık.

Peki bu konuya çözüm üretmesi gereken yöneticiler ne yapıyor? Sorunların kökenine inmek yerine, garanti emeklilikten, devlet memurunun “salla başı, al maaşı” kolaylığından vaz geçip, işini doğru düzgün yapmak, şimdiye kadar eğitimde harcadığı emeklerinin karşılığını hem maddi hem de manevi alabilmek için vergi yükünün ve bir riskin altına girerek muayene açan hekimlerin tepesinde boza pişiriyor. Kendi hastanelerinin çarpık düzenlerini değiştirmek yerine muayehane hekimlerine orantısız güç kullanıyor ama bunun adı “görevi kötüye kullanmak” olmuyor. Hekim arkadaşlarımın bir çoğu bu “nezaketsiz” tutum ve davranışlardan şikayetçi. Prof. Dr. Sabri Barutçu geçen gün face’inde sağlık müdürlüğünde gördüğü kaba tavırları anlatmıştı. Hekime değer vermezseniz sistemi yönetemezsiniz. Öte yandan her “şerden” de bir hayır çıkar. Hayatımızın hatasını yaparak “doktor” olmuşuz. Maalesef bu sistem de bizi ölünceye kadar çalıştıracaktı. Hiç olmazsa bu şekilde müdürlüğün sayesinde bize bir dur denir de hatamızdan döner belki bu saatten sonra “müteahhit” falan oluruz. Hatanın neresinden dönsen kardır.  Her şeyin bir gün sonu gelir, bizim mesleğimizin, hayatımızın sonu gelir de bu düzenin sonu gelmez mi?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.