Sözün Bittiği Yerdeyiz

Merkezinde İran asıllı Rıza Zarrab’ın olduğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 3 bakan çocuğunun( İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu , Ekonomi bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu, ve Çevre Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın çocuklarının) karıştığı iddia edilen rüşvet ve yolsuzluk operasyonu Türk Kamuoyunca önemle takip edilmektedir.

Yapılan soruşturmanın hükümetin önemli bakanlarına, önemli bir banka müdürüne, başbakana yakın iş arkadaşlarına  kadar uzanıyorsa ellerinde önemli belge ve delillerin olduğu düşünülmektedir.

Türkiye’yi sarsan rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın başta olmak üzere, operasyonun beyin görevini üstlenen  5 emniyet müdürünü görevden alınmasının ardından ülke çapında emniyet şube müdürlerinin görevden alınmasını kamu oyu dikkatle takip etmekte yapılanları da hoş karşılamamaktadır.  Eğer görevlerini yaptıkları için el çektirildiler ise bu  yapılan soruşturmaya müdahale olur.  Zaten yargının görevi hukuka aykırı olan, yasaların suç saydığı, kriminal vakaların üzerine gitmek değil midir? Böyle konuların üzerine gitmemek, yargının bizzat kendisinin suç işlemesi anlamına gelir.

Deniz feneri davasına bakan savcıların görevden alınmaları ve sonrasında yapılan yargılamada aklanmaları da göstermektedir ki  burada yapılan yanlışlığın Rüşvet ve Yolsuzluk davasında yapılmamasını bekliyoruz. Bağımsız yargıya yapılacak Müdahale yargının tarafsızlığına gölge düşürecektir.

AK Parti’nin belediye başkan adayı olan Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in,  Ankara’ya dönerek HSYK üyeleriyle çeşitli görüşmeler yapmasını, yapılan soruşturmaya yardımcı olmak amacıyla gerçekleştirdiğine inanmak istiyoruz. Ancak sonradan yapılan düzenlemeler ile davadan sorumlu savcıların by pas edilerek yardımcı olmak için atan savcıların esas savcıya dönüşmesi manidardır. Basında çıkan soruşturmada savcıların deniz feneri benzeri görevden alınacağı yeni  görevlendirmeler yapılmak istendiği iddialarını  da üzüntüyle karşıladık.

Bununla birlikte demokrasilerde insanların seçilmiş dahi olsa suç işleme özgürlüğü yoktur. Ayrıca Demokratik ülkelerde Eğer böyle bir iddia varsa söz konusu kişiler bağımsız mahkemelerce yargılanır, suçlu ya da suçsuz olduğu ortaya çıkar. Siyasetçi ya da bürokrat veya yakını olmak ona ayrıcalık sağlamaz.

Çağdaş demokrasilerde ülkeyi seçilmişler yönetir. Ancak yönetimin çerçevesini yine hukuk belirler. Yöneticiler seçilmiş de olsa yasaların suç saydığı işleri yapamazlar..

Bakan yakınlarının arsa alım satım işlerinde rüşvet aldığı, Marmaray’ın statiğini riske edecek şekilde imar yolsuzluğu yapıldığı, kara para aklama, altın kaçakçılığı gibi uluslararası boyutu olan suçlamalar, tarihî alanların talan edildiği, ihalelere fesat karıştırıldığı, iddiaları önemlidir.

Sayın Başbakan’ın Konya’da söylediği ‘Muz cumhuriyeti değiliz, yargıyı sonuna kadar bekleyeceğiz.’ Sözünü önemsiyoruz. Türkiye, suça bulaşanların üzerine gidildiği, suç iddialarının bağımsız savcılarca soruşturulup bağımsız hakimler tarafından sonuçlandırıldığı bir ülke olmasını istiyoruz. Böyle olmayı hak eden bir devlet geleneğimiz var.

Umut ediyoruz ki, bu konu siyaset üzerinden değil de kriminal çerçevede değerlendirilir ve gerçekten suç işlemişler varsa bunlar koruma altına alınmadan yasal gereği yerine getirilir.

Şeffaf yönetimi savunan sivil toplum kuruluşları da davayı yakından takip etmelidirler. Bu dava tarafsız gerçekleri karartmadan ve müdahalesiz sonuçlanırsa ülke kazanır. Eğer bunu başarırsak, süreçten hem Türkiye, hem Siyaset, hem de demokrasimiz büyük kazançlar sağlayarak çıkacağına inanıyoruz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum